*Seungmin*
Salonda, Chan ve ben bir koltukta, Minho ve Jisung ise tam karşımızdaki koltukta oturmuş birbirimize bakıyorduk...
Minho daha çok ikimizin arasında gözleriyle mekik dokuyarak her an üstümüze atlayacak gibi öldürücü bakışlarını atarken, Jisung da onun tam tersine sevinçle gülümseyip ikimize bakarak anlamlı sırıtışlarını gönderiyordu. Ben abime yakalanmış -basılmış- olmanın stresiyle bacağımı sallarken Chan benim aksime o kadar rahat duruyordu ki bu beni çıldırtıyordu.
Aramızdaki bu sessizlik artık rahatsız edici bir duruma ulaştığında Minho boğazını temizleyerek konuşacağını belirtti. Bu daha da çok strese girmeme neden oluyordu.
"Yani... Şimdi siz, ikiniz... Sevgili misiniz?"
Aralarda boşluklar vererek daha da gerici hale getirdiği cümlesi bitince Chan ile birbirimize baktık. Bacaklarımın üstünde birleştirdiğim ellerimden birini alıp tutunca gerginliğim biraz olsun azalmış gibi hissettim. Tam gözlerimin içine bakarak Minho'ya cevaben "Evet, sevgiliyiz." dediğinde ise kalbim erimişti. Buna karşılık Minho öksürürek dikkatileri tekrar üzerine çektiğinde ikimiz de ona döndük. Yüzü yumuşamıştı, hatta gülmemek için kendini sıkıyor gibi duruyordu. Anlam veremediğimde konuşmasıyla şoktan ne diyeceğimi bilemedim.
"Ay ciddi misiniz? Of, ben de plan boşuna gitti diye... Daha fazla rol yapamayacağım. Gelin lan buraya, eşekler!"
Heyecanlı konuşması sona erdiğinde yerinden kalkıp hızla ikimize birden sarıldı. O kadar sıkıyordu ki nefes almakta zorlanıyordum. Dur bir dakika, plan mı dedi o? Ne planı be?
"H-hyung."
"Minho bırak, boğulacaklar şimdi."
Arkadan Jisung'un seslenmesiyle bizden ayrılan Minho ikimize de bakıp gururla gülümsedi. Hâlâ neler olduğunu anlamış değildim. Ve görünen o ki tek anlamayan da bendim. Çünkü zaten Jisung başından beri her şeyi biliyormuş gibi sırıtıyordu ve yanımda duran Chan ise kafasını iki yana sallayarak gülmeye başlamıştı.
"Birisi bana ne olduğunu anlatabilir mi?"
Üçünde birden gözlerimi gezdirerek sorduğum soruya Chan cevap verdi. "Bebeğim anladığım şu ki, Minho bize oyun oynamış. Seni benim yanıma bırakması, Jisungu'u da alıp geziye gitmesi, hepsi bir oyunun parçası." Bebeğim... Tanrım, buna alışmanın bir yolu falan yok mu ya?
"Nasıl yani? Sen bizi yapmaya mı çalışıyordun?"
Minho'ya dönüp sorduğum soruya başını sallamakla yetindi. Ah, bu çocuktan korkulurdu. Hiç tahmin etmezdim böyle bir şey yapacağını. Hatta kızacak diye korkmuştum bile.
"Ee, bırakın şimdi beni oyunu falan. Anlatın, ne zamandır var bu?" Eliyle ikimizi gösterirken sorduğu soruya sessiz kaldım. Sevgilik durumu bir günlük bir şeydi daha, dün teklif etmişti. Ama onun başında... Ah, neler yaşamıştık. Hepsini şimdi anlatmaya kalksam bir kitap çıkardı ortaya.
"Dün, sevgili olduk."
Chan hâlâ elimi tutarken cevap verdiğinde ona döndüm. Sevgili olduk, sevgiliyiz. Ah, ne kadar da yakışıyor o sesine sevgiliyiz demek... Eğer Minho bizi o mutfakta basmasaydı, neler olacağını az çok tahmin edebiliyordum. Daha doğrusu yalan söylemeseydi! Sürpriz yapmak için 'birkaç saat kaldı' dediğinde çoktan arabadalarmış ve eve geliyorlarmış.
"Ve şimdi de benim mutfağımda kardeşimi götürüyorsun, öyle mi?!"
"Hyung!" İma ettiği şeye anında gözlerimi belerterek tepki gösterdiğimde o da 'ne var' dercesine kafasını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ'm Your Savior~
FanfictionKendisine yapılan şeylerin ve ona hep acıyan gözlerle bakan insanların ağırlığına dayanamayan Seungmin en sonunda intihar etmeye, kurtulmaya karar verir ama asıl kurtarıcısının Bang Chan olduğunu daha bilmiyordur... "Neden kurtulmama izin vermiyorsu...