#24

92 11 21
                                    

*Seungmin*

1 hafta sonra

Chan'ın evinde, birbirimize sarılarak koltukta oturmuş duygusal bir film izliyorduk. Aslında ben pek duygusal sevmezdim ama konusunu görünce hoşuma gitmişti. Hem biraz da fantastik olduğu için merak edip açmıştım ama sandığımdan daha duygusaldı. Öyle ki battaniyenin altından Chan'a çaktırmadan ağlıyordum. Tabii ki anlamıştı.

Ha, bu arada Chan ile birlikte yaşıyorduk. Geçtiğimiz bir hafta içerisinde her gece kabuslar görmeye devam etmiştim. Babamlar da Minholar geldikten bir gün sonra gelmişlerdi. Ama beni kabuslarımdan önceden anında sakinleştiren Minho bile artık yetmiyordu. O odada yaşadığımız olaylar, öncesinde çocukluğumda olan olaylar, o iğrenç adamın kahkahaları beynimde yankılanıyordu. Kabustan uyansam bile duymaya devam ediyordum.

Yine böyle kabus gördüğüm bir gün Chan'ın yanına gitmiştim. Ve huzurlu bir uyku çekmeyi başarmıştım. Chan bana huzur veriyordu. Bu yüzden de -babalarımın da onayıyla- onunla birlikte yaşamaya başlamıştım.

Minho ilk önce yapmacık abi tavırlarıyla 'hayır, asla izin vermem, otur evinde' gibi saçma salak şeyler söyledikten sonra, zaten kendisi de istediği için, izin vermişti. Yani tam beş gündür Chan ile beraber kalıyorduk. Ve ben şuan içli içli ağlıyordum...

Kendimi daha fazla tutamayıp ağzımdan bir hıçkırık kaçırdığımda Chan da dayanamamış olacak ki televizyonu anında kapattı. Sanırım bunu bekliyordu.

"Ya, izliyordum ben. N-niye kapattın?" Konuşurken hâlâ hıçkırmama ve kekelememe bakmadan sorduğum soruyla histerik bir gülüş attı.

"Bebeğim, ağlamaktan gözlerin kan çanağı olmuş hâlâ izleyeceğim diyorsun."

"Ama-"

"Aması falan yok. İzlemeyeceğiz artık, ağlama sen de, hm?"

Durduramadığım göz yaşlarım akmaya devam ederken burnumu çektim. Kızın sevdiği çocuk değişik güçleri yüzünden kaçmak zorunda kalmıştı. Gitmek istemiyordu ama kız onu istemiyor, sevmiyor gibi davranıp çocuğu kendinden uzaklaştırmıştı. Ve bitmesine çok az kalmıştı, en azından bitirseydik.

"Ağlama içim gidiyor, ağlama."

Kısık sesle konuşmasının ardından bir elini yanağıma yaslamış, göz yaşlarımı silmeye başlamıştı. Saçma salak, gerçek bile olmayan bir film için ağlıyordum ve Chan da bunu ciddiye alıp göz yaşlarımı siliyordu. Ne kadar komik bir durum, değil mi?

Gülmemek için zor tutuyordum kendimi. Ama gülemezdim. Çünkü o kadar odaklanmış durumdaydı ki şuan, çok ciddi bir iş yapıyor gibi yanağımı okşayarak yaşlarımı siliyordu. Hatta ağlamam durmasına rağmen hâlâ devam ediyordu. Ama gözleri yanaklarım dışında başka yerlerde geziniyordu.

Odaklanınca büzülen kalın dudakları ve arsızca dudaklarıma bakması beni çok fena zorluyordu ama direnmeyecektim. Sol elimi kaldırıp yüzüne koymamla, kendime çekerek dudaklarına yapışmam bir oldu. Zaten bekliyormuş gibi anında karşılık vermeye başladı. Yanağımda duran eli boynuma giderken ben de diğer elimi kaldırıp ensesine götürdüm. O kadar hasret kalmıştım ki bu dudaklara ve ona...

O da benimle aynı şeyi düşünüyor olacak ki iki elini birden belime yerleştirip havalandırdı beni. Ben de ona yardımcı olarak kendimi kaldırdığımda beni tam kucağına oturttu. Baldırlarına denk geldiğimde öpüşmemiz anlık olarak durmuştu ama ensesinden tutup onu sertçe kendime çektiğimde, öncekinden daha hızlı ve daha sert bir öpüşme başlattık. Dudaklarımızı kanatacak kadar sert öpüyorduk birbirimizi.

İ'm Your Savior~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin