9. Bölüm: Bir Fırtına Başlangıcı

139 26 37
                                    

İyi okumalar!

...

"...başımıza gelen bir olay bizi önce sevindirip ardından da dehşete düşürdü..."

-Nantucketli Arthur Gordon Pym'in Öyküsü, Edgar Allan Poe

...

Zaman durmuş muydu yoksa iyice geriye mi akmıştı? Tekerrür denilense bu kadar gerçek olamazdı.

Barbaros'un zihninde dönenler tam olarak bu şekildeki sorulardı; çünkü durmuş diyemeyecek kadar güçlü hissediyordu göğsündeki dalgaları, tekrar denemeyecek kadar da farklı...

Barbaros, hiçbir şekilde karşılık vermese de ne ürkekçe hareket eden dudaklara ne de dili üzerinde gezinen, vücudunun aksine sıcacık olan dile itiraz ediyor, kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Şu an kiminle ya da neyle öpüşüyordu emin değildi ama sadece böyle durmak bile öyle iyi geliyordu ki söylenmemiş bir şarkıyı duyuyormuş da büyüleniyormuş gibi hissediyordu. Yağmur ve denizden gelen ıslaklığa, onun tükürükleri de karışmış, ondan gelen tuzlu, okyanusu andıran kokuyla ise iyice mayışmıştı. Ama bir yanı, bunun şarkı söylediğinde olduğu gibi bir büyüleme olmadığını da biliyordu sanki.

Buna rağmen, şu an yaşadığına öpüşme demek de pek doğru gelmiyordu Barbaros'a; tek taraflı olduğu için değil de öpülmekten ziyade, şey gibi göründüğü için... yenmek?

Barbaros, dilini yalayan dille yavaş yavaş bu düşüncede karar kılarken anlamayarak kaşlarını çattı. Dudakları da yavaşça serbest kalıp, kendini öpen dudaklardan sanki yeni nefes alabiliyormuş gibi bir ses yükselince de onun iyice yükselen, ardından normal bir ritme kavuşan göğsünü süzdü. Yapılı gövdesinden yeniden yüzüne çıkıp gözleriyle buluşmak istediğinde ise onun, sanki utanmış gibi bir tavırla gözlerini kaçırdığını gördü, gülmemek için alt dudağını dişledi. Bu iki olmuştu.

"Kap-kaptan..."

İdris, nasıl bir günün her dakikasına şaşıracak yeni şeyler bulabildiğini sorgularken irileşen gözlerini de açık kalan ağzını da düzeltmek için hiçbir çabaya girmedi. "Ba-baksan, bakar mı-mısın, mısınız... kaptan? Barbaros!" diye kekelerken kendine dönen mavi gözlere bakamamıştı bile. Fakat bu, ne göstermek istediğine engel değildi.

Odağı tamamen, saniyeler önce kuyruk olan, şimdi de ağır ağır iki bacağa dönen pullu yapıdaydı.

Barbaros da arkadaşı gibi manzaraya kilitlenip arkasındaki fırtınalı denizi andıran gözlerini donuklaştırdı; pullar yavaş yavaş eriyor, yosunlu, yapış yapış bir yapıya dönüyor, ardından da aynı kendilerininki gibi etten kemikten bacakları oluşturuyorlardı. Diz kapaklarından uyluklarına kadar oluşan bacakları, durmamak adına direnen kalbi eşliğinde süzerken aynı dönüşümün daha yukarılara doğru devam ettiğini anlayıp abartılı bir gürültüyle boğazını temizledi, bakışlarını çekti Barbaros. Şu an beyniyle düşünmesi gereken zamanlardaydı, sınırını bilmediği için aşmamak adına baştan önlem almak en iyisiydi. Ancak İdris'in gözlerinin hala aynı noktada olduğunu fark edince "Alo?" diye bir uyarı gönderdi, kendine dönen adama bir de sert bakışlarıyla bir uyarı yaptı.

İki adamın bakışmasını tamamen çıplak kalan canlıdan gelen acılı bir mırıltı bölünce ufak bir küfür mırıldanıp yarasına döndü Barbaros. Baldırından dizinin üzerine doğru oldukça derin bir yara vardı ve hangi forma dönerse dönsün lanetiymiş gibi, onu bırakmayacağını gösterircesine kıpkırmızı kanlarını boşaltmaya devam ediyordu.

Barbaros, kendi canı yanıyormuş gibi dişlerinin arasından bir nefes alıp "Nasıl kıydınız ulan vicdansızlar," diye sinirle mırıldandı.

"Ağabey," diye tereddütle mırıldandı İdris. Öyle beti benzi atmıştı ki artık inanıp inanmama işini bırakmış, sadece bayılıp kalmamak için direnme çabasına girişmişti. Bir saniye olsun durmayan yağmur da tüm bedenlerini buz etmiş, bu çabayı iyice zorlaştırmıştı. "Ne yapacağız şimdi?"

BİR OKYANUS ŞARKISI - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin