İNTİKAM

131 39 117
                                    

Çok keyifli bir bölüm diyemeyeceğim. Üzücü birçok yanı var... Kafamda kurguladığım gibi yazamadım. Kusura bakmayın.

4.BÖLÜM

Bana yakışan tek şeydi susmak. Her zaman olduğu gibi... Zorbalığa uğradığımda susardım, kendimi savunmak yerine susardım. Öğrenememiştim kendimi savunmayı... Ve şimdi Ayaz'a karşı susuyordum.

" Yarım saate kadar odamda ol!" dedi yemekhaneden çıkarken. Sessizce gidişini izledim.

" Gitmeyeceksin, Lara!" dedi Cem," O gözü kara, manyağın biri... Sana zarar verebilir." Omuz silktim," Umrumda değil!"

Ilık bir duş aldıktan sonra siyah tayt ve bol bir tişört giydim. Parmak izlerini ve morlukları görmemesi için flor taktım. Böylesi daha iyiydi...

Odasının kapısı aralıklıydı. Parmak uçlarımla ittirdiğimde odada kimse yoktu. Yavaşça kapıyı kapattım. Banyonun kapısı açıldığında bakışlarım o tarafa döndü.

Duvardan destek alarak yürümeye başladı." Ben seni buraya heykel gibi dur diye çağırmadım herhalde," Canı yandığı için yüzünü buruşturdu," Ya da kal orada! Yakınıma gelirsen kokun..." Ağzından bir şey kaçırmışcasına tedirgin olmuştu.

" Banyodan ilkyardım çantasını getir!" Yatağa uzandı," Pansuman yapacaksın." Şaşkınca Ayaz'ı izliyordum." Ama beni kan tutuyor," Omuz silkti," Beni bu hale getirmeden önce düşünecektin!" Midemin bulandığını hissediyordum.

                                                                               ...

" Yüz kere kusmaya gideceğine pansumanı bitirmiştin," dedi öfkeyle," Daha çok canımı yakıyorsun!"

" Ö-özür dilerim," başımı farklı tarafa çevirdim," Yapamıyorum..." Tekrardan lavaboya koştum," Yüz bir kere oldu," dedi arkamdan.

İçeriye girdiğimde sabır dilenircesine bana bakıyordu. " Allah aşkına bir daha kusma, benim bile midem bulandı," Benimle dalga geçiyor olmalıydı! " Ben yaparım, sen arkanı dön!"

Pencereden dışarıya izliyordum. Sessizliği bozan oydu," Odada..." dedi tereddütle," Ne oldu?"

O an gözüme geldi... Ayaz'a zarar verdim, elini tutmadım, onu bütün çaresizliğiyle kucaklamadım, gittim. Ondan gittiğim gün ben de tükendim. Ondan giderken kendimi de terk ettim...

Burukça gülümsedim," Elimdeki makası gördüğün için beni..." derin bir nefes aldım," Öldürmeye çalıştın. Ama kendinde değildin! Kokumu bile tanıyamayacak kadar..." Düşen gözyaşımı umursamadım," Eğer sana makası sap..." Gözlerimi yumdum," En kötüsü neydi biliyor musun?" Sessizce ağlıyordum," Bana gitme dediğinde arkama bile bakmadan koştum. Çünkü senden korktum." Ayaz'a döndüm," Senden korkmak iğrenç hissettirdi." Gözyaşımı elimin tersiyle sildim,"Senin kanının olduğu bir elbiseyi taşımak..." Boğazımda sözcüklerin düğümlendiğini hissediyordum," İhanetin bedeliydi. O elbiseyi çıkarmadım çünkü ödemem gereken bedeller vardı." Nefesimi dışarıya üfledim," Senin benden gideceğini düşünerek en ağır bedeli ödedim," sesim kısılıyordu." O yüzden burada en ağır işkenceleri bile uygulasan, ödediğim bedelin yanında bir toz tanesi..."

Sessizce yutkundu. Bu kadar vicdan azabı çektiğimi bilmiyordu. O gözümün önünde yitip giderken benim ne hissettiğimi bilmiyordu...

Çantayı çekmecenin üzerine koydu. Yüzüme bakmıyordu. Haklıydı ama kendince. Beni ne denli korkuttuğunun farkında değildi.

"Karnım acıktı," dedi huysuzca." Bana çorba yap." Başımla onayladım. Kapıyı kapatıp sırtımı duvara yasladım. Canım yanıyordu...

                                                                                          ...

Kaybolmuşlar SokağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin