Ilık havayı renklendiren sonbahar yaprakları etrafta şenlik varmışçasına savrulurken, Geto'nun kapkara gözlerini saklayan güneş gözlüğüne yansıyan tek şey; gri bulutları olan ama diğer yandan da metal gibi ışıl ışıl parlayan masmavi gökyüzüydü. Hava kapalı olmasına rağmen gözlük takması dışarıdan komik, hatta ve hatta alay konusu olabilecek kadar komik durabilirdi. Buna en iyi örnek hemen yanı başında vızıldayan Shoko idi.
"Cidden insanlar sana tip tip bakıyor, çıkar şu gözlüğü." deyip kolunu hafifçe çimdikledi, Shoko.
Kolunda hissettiği sinek ısırığına benzeyen acıyla beraber durdu ve birkaç saniye nefes aldı, Geto. İnsanların dediklerini en son önemsediğinde orta ikiye gidiyordu, şimdiyse üniversiteyi bile bitirmiş, işini eline almış bir adamdı! Böyle ufak şeyler ilgisini çekmiyordu.
"İnsanları bu kadar takma, Shoko. Yakarlar canını bak." deyip, işaret parmağıyla gözlüğünü hafifçe yukarı kaldırdı ve yoluna devam etmeyi seçti. Dışarıdan oldukça özgüvenli ve dik başlı biri gibi gözüküyordu ki öyleydi de. Ne yaparsa yapsın küçüklükten beri vücuduna aşılanmış olan bu özgüveni söndüremiyordu. Bundan şikayetçi falan değildi, aksine en sevdiği özelliklerinin başımda geliyordu lakin geçmişte başına çok bela açmıştı bu durum. Neyseki yaşından dolayı biraz daha kontrollü biri olmuş, sadece çevresine karşı sevecen olan birine evrilmişti. Herkese eşit miktarda yaklaşmak onun en büyük sınavı olmuştu eski sayfalarda.
Geto'dan kısa olmasına rağmen gücü kuvveti yerindeydi Shoko'nun. Eliyle omzuna güya hafif bir yumruk attıktan sonra söze girdi. "Benim canımı yakacak adam daha anasının karnından doğmadı Geto."
Geto ise teslim olmuşçasına, biraz da omuz ağrısı yüzünden, ellerini havaya kaldırdı ve af diledi.
"Her şey değişti, teknoloji evrim geçirdi ama sen kapalı havada güneş gözlüğü takmaktan vazgeçmedin." havanın karamsarlığından mıdır yoksa Shoko'nun eskileri özlemesinden midir bilinmez ama Geto'nun anladığı tek şey konuşmayı sevmeyen Shoko'nun bugün konuşmak istemesiydi. Yanındaki kızım görmeyeceğini bilmesine rağmen yine de göz devirdi, Geto. Cinsiyetçi biri değildi ancak bu tarz duygular- insanların dediklerini çok önemseme, görünüşüne çok takma vs- genelde kadınlarda daha çok yoğun olduğunu düşünüyordu. Kendisi koca bir seyahata veya bir buluşmaya pijamayla gidebilecek kadar üşengeç ve vurdumduymazdı. Shoko ise evinin alt katında olan markete bile üç saat hazırlanacak biriydi. Bu yüzden, çoğunlukla, buluşacakları zaman kavga ederlerdi. Shoko hep özenli gelirdi, Geto ise klasik eşofman takımıyla.
Bir cevap vermek yerine, göz devirdikten sonra gülmeyi seçen Geto, yorulmuş yaprakların düşmesini izlemeye devam etti. Sonbahar en sevdiği mevsim değildi ama en çok da sonbahara hayranlık duyardı. Özgüveni çok fazlaydı, evet, artı olarak dik başlı biriydi de; ama kimi zaman öyle şeylere anlam yüklerdi ki, o kişi Geto mu yoksa değil mi anlayamazdı karşı taraf. Büyük olaylara doğal olarak manevi değeri fazla verirdi ama küçük şeylere daha fazla manevi değer katardı. Annesi onun bu özelliğini genelde "İyi kalpli birisin, Suguru. Kalbin çok temiz." olarak adlandırdı, bunu demesinin ardından da oğlunun başına küçük bir buse kondururdu.
Geto'nun eli ister istemez annesinin her daim aynı yere buse kondurduğu yere götürdü ve birkaç saniye orada bıraktı soğuk parmak uçlarını. "Ahh, annemi çok özledim, bir ara ziyarete gitmem gerekiyor." deyip alnındaki elini ensesine götürdü.
Shoko yan gözle baktı ona ve güldü. "Annene en son, 'Bir dahakine yanına gelininle geleceğim!' dediğini anımsar gibiyim."
Geto gözlüklerini hafifçe düşürdü ve Shoko'ya üstten baktı. Bunu şimdi ne diye söylemişti ki? Verdiği sözleri unutacak kadar yarım akıllı değildi! "Sana ne lan, anam değil mi istediğim zaman uğrarım yanına."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanatım|SatoSugu
FanfictionKendi kendine güldü, Geto. "Ha gökyüzüne bakmışım, ha denize bakmışım fark etmez; mavi her daim bana huzursuzluk verir."