“sana söyledim, önemli birşey yok eski zamanlar hakkında.”
“yaa, ama var ki! sen söylemiyorsun sadece. hem o zaman cevapla bakalım; madem eski zamanlar hakkında çok birşey yok, o zaman nasıl çook ünlü taehyung’u tanıyorsun!”
“bilmem.”
“gıcıksın hyung.”
“henüz söyleyemem ki.”
“niye?”
“fazla merak iyi değildir, derler gguk.”
“yaa, peki o zaman hyung.” günlerden, çarşamba. yoongi hyung, bu sefer erken gelmişti.. sonunda.
“ben dışarı çıkacağım. gelme sen peşimden.”
“ama.. nereye gidiyorsun ki?”
“bildiğin yer.”
“ha.. ama orada ne yapıyorsun ki hyung?”
“önemli birşey değil.” çok meraklanmıştım, ama sıkmak da istemedim. ardından, yoongi hyung masadan kalktı, kendisine bir tane daha kahve yaptı.
“hyung, neden bu kadar çok kahve içiyorsun ki? hem de kapkara! kahve dediğin sütlü olur.”
“jeongguk,”
“efendim canım hyungum?”
“ben uyuyamıyorum.”
“ne?” demek o yüzden.. her gece kalktığımda uyanık oluyordu, bu kadar çok ve kara kahve içiyordu..
“evet, insomnia deninen bir psikolojik hastalık bu, gguk, yaşanan büyük, kırıcı olaylardan sonra başlıyor çoğu zaman. ilacım da vardı, ama ilacımın beni zehirleyebileceğini hiçbir zaman tahmin edememiştim.”
“ilacın neydi ki?”
“boşversene.”
“peki..”
“akşam dokuzda dışarı çıkacağım ben, peşimden gelme ya da arama.”
“ama.. merak ediyorum.. ben de gelsem?”
“iyi, gel. ama yanımdan ayrıldığını görmeyeyim. kalın da giyin.”
“ohaa, çok teşekkür ederim hyung!” yoongi hyung gülümsedi.
***
saat akşam dokuza geliyordu, hemen odama gidip hazırlanmaya başladım, güzel ve hoş bir kombin yapmıştım. yoongi hyung, çoktan hazırdı zaten. kulaklığımı da aldım tabii ki, asla unutmazdım onu.
“hadi gidelim hyung!”
“gidelim, güzelim.” gülümsedim, uzun süreden sonra bana güzelim diye seslenmesi hoşuma gitmişti tabii ki de.
elinden tuttum ve kapıya yöneldim, anahtarı cebime attım, çıkmıştık bile çoktan. yol boyu sessizlik hüküm sürdü. varınca, sessizliği bozan yine taehyung oldu.
“vay, artık kendi başına gelmiyorsun.”
“sen yedi yirmi dört burada mısın? utanmasam burda yaşadığını düşünürdüm.”
“evet buradayım, sabah saatleri sıkıcı geçer. ben hep akşam dokuzda buradayım, sabaha kadar.”
“alkoliksin yani.” taehyung, hiçbir şey demeden masasına gitti, orada jimin dedikleri kişi olduğunu düşündüğüm, dudak dolgulu çocuk vardı, ki haklıydım da o kişinin jimin olmasında. çünkü taehyung, sandalyesine oturur oturmaz jimin denen çocuğu kucağına çekip dudaklarını öptü. bu görüntüden nefret ettim, nefret ettim çünkü iğrençti, sanırım.