7

91 9 6
                                        

göğsüme saplanan, sebebini bilmediğim bir ağrı ile uyandım. zaten, gece de pek uyuyamamıştım.. yoongi hyung yoktu ve onun saçlarıma bıraktığı narin dokunuşları olmadan uyuyabilmem imkansızdı. en son nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum.. saate baktım, henüz yoongi hyung yoktu zaten.

04.57

ha? ama ben çok uyuduğuma emindim! ayaklandım, on dakika kadar bir sürede evi gezdim, yoongi hyungun gelmiş olmasını umarak. ama yoktu.. yine hızlı bir şekilde hazırlanıp kendimi dışarı attım. gitmeyi hedeflediğim yer, her ne kadar tehlikeli olursa olsun, ilk başta kaybolduğum yerdi.

hızlı hızlı gidiyordum, şarkı açmaya bile halim yoktu oysaki. uykusuzluğa dayanamazdım ben, okul yıllarımda hiç erken geldiğim görülmezdi, hocalar da hep bu durumdan şikayetçi olurlardı.

sonunda gözüküyordu, uzaktan bile olsa. imkansızdı görmemek, çılgınlar gibi eğlenen insanlarla doluydu orası.. yaklaştıkça mideme giren ağrıyı, ve ardından boğazıma vurmaya başlayan mide bulantısını hissettim. evet hasta olup ilaçlarımı almamış olabilirdim, ama geçerdi elbet.

“vay, hangi rüzgar seni buralara attı, seksi çocuk?” mekana adım atar atmaz gelen tanıdık, güzel ses ile o tarafa döndüm. bana ‘seksi çocuk’ demesi rahatsız edici de olsa, güzelliğinden dolayı kendimi alıkoyamıyordum.

“yoongi hyung nerde?”

“ah.. o aptal mı? işi var onun, ama istersen biz baş başa birşeyler yapabiliriz.” bu iğrenç olduğu belli olan teklifine karşı yüzümü buruşturdum, zaten buram buram alkol kokuyordu taehyung.

“bana onun nerde olduğunu söyle çabuk.”

“söylemezsem ne yaparsın?”

“her an üstüne mide suyu kusabilirim mesela! şimdi soruyorum, yoongi hyung nerede?!” utanmadan yükselttiğim sesimle bağırdım ona. belki de bu ses beynini açardı onun.

“gıcık seksi çocuk. abinin hangi cehennemde olduğunu bilmiyorum! git kendin bul.” mekanın derinliklerine giderken gerilmiştim, birine çarptığımda ise çok korktum.

“ya yine mi sen! ne gıcıksın!” dedi, çarptığım şahıs. yüzümü kaldırıp baktığımda, konserdeki dudak dolgusu olan kişi olduğunu gördüm!

“sen kimsin ki..?”

“konserde gördüm seni.” onu umursamadan yanından geçtim, ve yoongi hyungu aramaya devam ettim, ayrıca alkol kokusu resmen beni de sarhoş ediyordu.

“jeongguk? ne yapıyorsun burda!” sağ tarafımdan gelen agresif ses ile başımı oraya döndürdüm, yoongi hyung oradaydı, hemen beline sarıldım. ama beklediğim karşılık, kesinlikle şimdi olan değildi.

beni itti, evet yoongi hyung, beni itti. şaşkınlık ile hüzün karışmış bir biçimde gözlerinin içine baktım.

“ne saçmalıyorsun!? sen uyumuyor muydun?!”

“a-ama.. ben seni merak ettim ve..”

“tamam sus, çok konuşma. eve git hadi, uğraştırma beni. seninle görünmek istemiyorum.” gözlerimi kırpıştırdım. benimle.. görünmek istemiyor muydu..?

mide ağrım iyice artmıştı ve kendimi kusmamak için zorluyordum,  ama pek de işe yaramadı. arkamı döndüğüm an, yere dizlerimin üstünde düştüm, sesler beynimde yankılanıyordu adeta. ve en çok korktuğum şey oldu.. yere kustum. bunu asla sevmezdim, çünkü insanları uğraştırmak hoşuma gitmiyor.. sonrasında görüşüm karardı, bulanıklaştı ve bilincim kapandı.

***

yoongi, önünde yığılan kardeşini gördüğünde gözlerini kırpıştırdı, jeongguk’un hasta olduğunu biliyordu fakat, böylesine hasta olduğunu bilmiyordu. bayılmış olan jeongguk’u kucakladı ve masalardan boş olan birinde, iki sandalyeyi birleştirdi ve yatırdı jeongguk’u. ardından, arkasını döndüğünde çoktan görevlilerin yeri silmeye başladığını gördü, tekrar jeongguk’a döndü, fakat bu sefer tanıdık bir ses ona seslendi.

“hey, seni buralarda fazla görmek istemiyorum, bilirsin, benim mekanım burası.” dedi, taehyung. yoongi, artık onun bu tavırlarına katlanamıyordu, fakat denedi, yine denedi. saygısından dolayı eski zamanlardan beri asla taehyung ya da grubuna fiziksel zarar vermedi.

“kim senin mekanın olduğunu söyledi? git buradan, şuan ilgilenecek daha önemli işlerim var.”

“ne o? depresif yoongi kendini mi kesecek?” yoongi, taehyung’un bu lafına karşı çok sinirlendi. evet eskiden kendini kestiği bir dönemi olmuştu, ama artık ne o izler, ne de o alışkanlık vardı onda.

“taehyung, bu saçmalığı kes. seninle uğraşmak istemiyorum, zaten sarhoşum ve başıma ağrı girmeye başladı bile.”

“sadece kendini savunamıyorsun, kabullen şunu.”

“hayır, ben kendimi savunabiliyorum. sadece dediğim gibi sarhoşum ve-” lafının devamını getiremedi, çünkü taehyung, onun sesini bastırabilecek şekilde yüksek ses ile konuştu.

“sus yoongi! çok sinir bozucusun şu aralar. kabullenmiyorsun da hiçbir şeyi.” taehyung, bu laflarının ardından yakınlarda jimin’i görmesiyle beraber yoongi’yi, jeongguk’un baygın bedeni ile baş başa bıraktı.

yoongi, jeongguk’u kucaklayıp hızlı hızlı mekandan çıktı, eve doğru yürüdü. eve vardığında çoktan jeongguk ayılmıştı. sadece yoongi'nin onunla ilgilenmesini sevdiğinden gözlerini açmadı.

nihayet kısa bir süre sonra ayıldığını belli etti. yoongi, tanrı’ya şükredecekti neredeyse.

“jeongguk, şu ilaçları iç ve uyu.” dedi yoongi, mutfaktaydı, masada da üç tane hap diziliydi paketleriyle.

jeongguk yavaş yavaş hepsini içti, artık yoongi’ye sarılıp uyumak istiyordu, uzun süredir çok düşünmekten uyuyamamıştı bile.

“aferin güzelime.” dedi yoongi, jeongguk’u kucaklarken. onu odasına götürdü, yatırdı ve üstünü güzelce örttü. bu yorgun gecenin ardından kendisi de uyumak istiyordu açıkçası.

“hyung.. saçlarımı okşar mısın..?” bu sefer yoongi, jeongguk’un basit, ama kendisi için değerli olan isteğini geri çevirmeyip yanına girip ona sarıldığı gibi saçlarını okşamaya başladı. jeongguk, hemen uykuya dalmıştı bile. ama yoongi için gece bitmiş miydi, bilinemezdi..

___

bu bölüm de bitti çok şükür.

sanki saçmaymış gibi geldi.. ama bu aralar hiç düzgün odaklanamadım ve uzasın diye resmen bir yerlerimi yırttım.

800+ kelime oldu bu da.

aklımda mükemmel şeyler var.. az kaldı.

ayrıca instagram hesabımı takip ederseniz sevinirim, (hakkında bölümünde yazıyor profilimde.) orada bölümler hakkında hikâyeler vb. paylaşıyorum.

bölümleri sevdiyseniz oylar mısınızz

gizli hayran, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin