"her neyse, o tarihten beri yaşananları anlatmaya başlıyorum şimdi; 14 temmuz, 2021. gecenin bir yarısı, kavga etmiştik, ben de sana siktirip gitmeni söylemiştim, hatırlarsan."
"onu dediğinde çok kırılmıştım bu arada. seni gıcık, kırıcı, sütlü kahveci, edebiyatçı, yıldızcı hope!"
"yeter be. ağzını bantlarım şimdi, görürsün."
"tamam tamam, bu sondu, sustum."
"umarım öyledir. neyse, sonrasında ben, içimde bir boşluk hissetmiştim. sen nasıl hissettin bilemiyorum ama..."
"ama ne?"
"sus bi'."
"iyi be, sustum tamam." yoongi, kahvenin etkisi ile yavaştan ayılmaya başlanmıştı bile.
"işte o boşluk, sonsuza kadar devam edecek gibi gelen bir türden boşluktu. ama sonra, mekanımıza, yani eski mekanımız olan buraya gelmeye başladım. seni uzun süre sonra ilk kez gördüğümdeki heyecanı bir görsen.. aslında, o heyecanı yaşadığımda korktum."
"ha? neden ki? ben seni niye görmedim?!"
"arkan dönüktü o zaman, yoon. korkumun sebebi şuydu; ben seni görmeye henüz hazır değildim. seni unutmak için çok uğraştım ben, yoongi. ama sikeyim, herşey seni hatırlattı bana. gökyüzü, yıldızlar, tavşanlar, kediler, aklına gelebilecek herşey. aptallığın kölesi oldum bazen. unutmam gerekirken, yıldızlı tişörtler, hırkalar giydim mesela. kedileri sevdim, besledim bile. gökyüzünden vazgeçemedim, aynı senden vazgeçememem gibiydi bu. emin ol, bende isterdim unutup hayatıma bakmayı. ki, çok kez denedim bunu. en sevdiğin yemekleri yerken, dolaştığımız yerlerden milyonlarca kez, her geçtiğimde, en sevdiğin filmi hatırlatan herhangi birşey gördüğümde aklıma yine de sen geldin, ben senden vazgeçemedim, yoongi. bunu milyonlarca kez anlatmayı ancak deneyebilirim. kelimeler, benim özlemime yetemeyecek kadar az. belki de ben, anılarımızda kaldım, bilemem. ama şunu biliyorum; ben seni hâlâ unutamadım, yoongi."
"hope.." dedi yoongi, parçaları oturtabiliyordu belki de şimdi.
"devam et, henüz kendimi açıklamaya cesaret edemiyorum.." hobi, derin bir iç çekip, devam etti.
"seni unuttuğumu sanmıştım, duygularım bitti sanmıştım. uzun süre sonra ilk kez seni gördüğüm anda.. ellerim terledi hemen, kalbim göğsümden çıkarmışçasına hızlı bir şekilde atıyordu.. ve benim gözlerim doldu. gözlerim doldu, çünkü seni özlemiştim, bunu daha yeni farkediyordum. sonra tarzımı değiştirdim, değiştirdim ki benim ben olduğumu hemen anlama. senin buraya her gece istisnasız geldiğini farkedince, ben de öyle yapmaya başladım. ne var ki, ne taehyung, ne de jimin anladı benim de burada olduğumu. peki ya sen? sen nasıl hissettin, ayrılığımızda?" onu pürdikkat dinleyen yoongi, konuşmaya başladı. birbirlerini dinliyorlardı, dinliyorlardı çünkü aralarındaki bağ, asla kopmadı, aralarındaki çekim asla bitmedi.
"uykusuzdum. sen de biliyorsun, uyuyamadığımı. ilacım da sendin; ancak senin saçlarımı okşamanla uyuyabiliyordum ben. kabusların sonu hiç gelmedi. kabuslarımda da, sen vardın, o nadir rüyalarımı süsleyen sen. dediklerin aklımdan çıkmadı, çıkamadı. sonra ben de.. bu kabusları engellemeye çalıştım. kahve rekorum, günde yedi bardaktı. ve sonrasında, o da etkisizleşmeye başladı. geceleri cehennem gibiydi, hâlâ da öyle. içkiye sardım sonra.. zararlı olsa bile. kafamı boşaltan, ya da kısa süreliğine uyuşturan birşey, benim için cennetti, cehennemimin ateşini söndürür, içkiler. cehennemde cenneti yaşamak bu.. ve güzel de. o yüzden her gece içmeye başladım, uyuyamıyordum da zaten, uyumamalıydım. ama tüm o içkilerin, boş şişelerin, gecelerin, kabusların arkasında.. sen vardın. seni düşünmemeye çalıştım hep. ve düşünüyorum ki.. sanırım hâlâ sana karşı olan hislerim bitmedi, hope."
"özür dilerim... neredeyse bir yıldır sana cehennemi yaşatıyormuşum... ama söz veriyorum, düzelteceğim. tekrardan, yine hayatını elimden geldiğince güzelleştireceğim, yıldızım.." yoongi gülümsedi, çok özlemişti. ama tek sorun; ikisinin de tekrardan nasıl yakınlaşacaklarını bilememeleriydi.
"yeniden?" diye sordu, yoongi, dudaklarında küçük, buruk bir gülümsemeyle.
"yeniden." hobi, yoongi'nin elini utanarak, yavaşça tuttu.
"seni çok özledim, çok."
"ben de.. bir daha bunun olmasına izin vermeyeceğiz, değil mi, yıldızım?"
"izin vermeyeceğiz." bir süre, denizin dalgalarını dinlediler. belki de bu süre, on beş, yirmi dakikadan oldukça fazlaydı. ama onlar, birbirlerini sessizlikte dinliyorlardı, o yüzden, bu süre onlara saniyeler gibiydi.
"şarkı açayım mı? ayrılık sürecimizde sürekli dinlediğim bir şarkı var," yoongi, sessizliği bozan oldu.
"benim de vardı. hangisi?" dedi, hoseok.
"ben, ezhel."
"ben, ezhel."
ikisi de aynı anda söylemişti şarkının adını. kıkırdadılar, hobi telefonunu aldı ve açtı şarkıyı. arada şarkıyı mırıldanıyorlardı, en sevdikleri kısımları.
yine de kalbim sorun yapar,
ihtiyaç duyarım korumana,
ihtiyaç duyarım kokuna hâlâ,
sen atıp dursan da boku banasabaha kadar uykusuzum düşünmekten, mutlu musun?
ben sana, sen bana kızsan da
beraber şarkılar söylemiştik yıllarca
şimdi n'olur, dur anla
ne istemiştin de şimdi kaldın uzakta?çok doğal değil mi hırslanmam?
biz hayata direnmişken ısrarlalütfen, nolur uzaklaş
kafamdan çık git üflediğim her bi' dumanla, ahbu kısımlar, onların iliklerine kadar hissettikleri bölümlerdi. sonrasında, bir sürü şarkı geçti aradan.. aralarında tek bir iletişim olmamasına rağmen, bu sessizlik bile özlemlerinin bir gram da olsa azalmasını sağlıyordu.
***
birden, jeongguk'un sesi duyuldu. uyanır uyanmaz hyungunu aramaya başlamıştı bile zaten.
___
özür ama burda bitmesi lazjmm ☹️☹😭
oh sope da bitti yavaştan taekook için olan bölüme gelicemm
biraz ara bölüm tarzı atabilirim bu arada o malum bölüm gelene kadarr
750+ kelime olduu
şahsen bu bölümün şarkı kısmı pek de içime sinmedi, sizce nasıldı?
instagram hesabımı takip etmiyosunuz okurlarım 😡😡