ve büyük gün geldi! bugün, 17 haziran! cidden çok mutluyum, sonuçta bugün V’nin konserine gideceğiz!
“hyung, hyung yanımıza ne alacağız?!” diye sordum heyecanla, ne yapabilirdim ki, çok heyecanlıyım!
“çok birşeye gerek yok. çekirdek alırız, içecek alırız, e bir zahmet de telefonlarımızı alırız.”
“peki o zaman!! biletleri aldın mı?”
“unutur muyum onu canım? zaten sürekli hatırlattın bana, en önden iki bilet aldım.” gözlerim parladı.
“oha! çoookkk teşekkür ederim hyung! seni çok seviyorum!” hemen beline sarıldım.
“kaçta gideriz? ya yerimizi kaparlarsa! o zaman ne yapacağız ki? yaa, niye kapıyorlar ki! hem bizim biletimiz var, kapamazlar! kaparlarsa yerimizi, kızarım ben onlara kaçar giderler!” diye sıraladım, hızlı hızlı.
“konser saat akşam sekizde başlıyor zaten, gguk. hem sahneye geç çıkar idol. dokuzda gitsek bile başına yetişiriz yani. endişelenme o konuda.”
“yaa, hayır! altıda gideceğiz ki, banane! hem ya erken gelirse! hem belki orda tek biz varız diye imza atar! ay ne güzel olurdu öyle!” yoongi hyung güldü.
“hayır çok erken altı. madem öyle, yedi buçukta gidelim. anlaştık mı? eğer sahneye geç çıkarsa çekirdeklerimizi çitleriz, güzel olmaz mı hm?”
“ohaa, olur tabii ki de!”
***
“ayy, hyung! konser başlamak üzere, çok heyecanlıyım!” dedim hyunguma. yerimde duramıyorum! sahi, onu görmek için neden bu kadar heyecanlandım ki? ama olsun! hakkım sonuçta! ben de onun hayranıyım ne de olsa.
birden yanımdan biri geçti, hem de omzuma çarparak! üstelik, önüme de geçti. bu haksızlık ama!
“dikkat eder misiniz be!”
“niye dikkat ediyormuşum?”
“yerimi kaptınız da ondan.”
“ben öyle birşey hatırlamıyorum. burası benim yerim.”
“yaa hayır! benim.”
“banane, benim yerim.” sinirlendim ve önüne, yani kendi yerime tekrardan geçtim! yoongi hyung o sırada kıkırdadı. nesi komik ki bunun! sonuçta, büyük ihtimal dudak dolgusu olan biri yerimi kapmış! belki dudakları olayı değiştirmez, ama banane!
“hyung, niye gülüyorsun ki!”
“bildiğin bebek gibi tartıştınız da ondan. zaten ciddi birşey olsa ben müdahele ederim, güzelim.”
biz bekledik. yaklaşık yarım saat geçti ve daha uzun süreceğini sanıyordum, fakat o sahneye çıktı! yakından ne de güzelmiş öyle.. bana mı bakıyor o! gözleri çok parlak duruyor.. yüzü de parlıyor zaten!
***
konser bitiminin yaklaştığını farkedince üzüldüm, üzüldüm çünkü bu demek oluyor ki onu uzun bir süre, hatta hiç göremeyecektim. zaten aşk şarkılarını bu tarafa bakarak söyledi, sesi de çok güzeldi, hem de kalitesini yitirmeye başlamış, popüler gösterilen gruplar yerine canlı söyledi hep. çok güzel bir yüzü var..
“gguk, yağmur yağmaya başladı sanki. kapşonu tak.” iyi de yağmur yağmıyordu ki!
“yağmur yok ki hyung, kapşonumu takmaya gerek yok yani.”
“gguk, sözümü dinle. hava kapalı, yağmur kısa süre içerisinde yağacak ve bu çok belli.”
***
konser bitmişti, ben ise V’yi özlüyordum. birden yağmur yağmaya başladı, çoktan ıslanmaya başlamıştım bile! ah, keşke yoongi hyungun sözünü dinleseydim! hemen kapşonu başıma geçirdim, yoongi hyung ise çoktan bunu yapmıştı. ama benimle neden konuşmuyordu ki?
“hyung..”
“ne oldu? ben sana dedim yağmur yağar diye. şimdi hastalanacaksın ve ilaç almamız gerekecek.” ama anlamadım ki, daha demin benimle tatlı tatlı konuşmuştu, konser çıkışında. hem.. ilacın gerekmesi uğraştırıcı birşey miydi ki?
“ah, anladım hyung.. neden benimle konuşmuyorsun ki?”
“önemli birşey yok, seninle ilgisi de yok. hadi biraz hızlan, yetişmemiz lazım eve hızlıca. yağmur pek yavaşlayacak gibi durmuyor da.” birden kaldırdı, kucakladı beni. küçük bir çığlık attım.
“hyung, ne yapıyorsun sen! ya düşersem?!”
“düşmezsin, bana tutunduğun sürece tabii. daha hızlı olalım diye böyle yaptım.” hemen boynuna sarıldım sıkıca.
kısa bir süre sonra eve vardık. evin sıcaklığı, tüm vücudumu bir battaniye gibi sardı. tabii yoongi hyung beni bırakmadı henüz. bana birkaç parça kıyafet verdi, ben de giydim tabii.
“hyung, neden hâlâ çok soğuk ki?”
“tahmin ettiğim şey olmasın nolur.. ilaç iç hadi, daha iyi hissedeceksin.”
“yaa hayır! gayet de iyiyim ben! dinlenir dinlenmez geçer bu.” diye mızmızlandım.
“iyi, umarım öyle olur gguk.” hemen salona battaniye ve yastığımı getirip, koltuğa yerleştirdim ikisini de. yoongi hyung genelde burda takılır, onu yanlız bırakmak istemedim. battaniyeye sardım kendimi.
“hyung, saçlarımı okşar mısın, lütfen?”
“okşarım. sen uyanınca yemek hazır olur, en az bir tabak yiyeceksin bir güzel, üstüne de ılık suyunu iç.” yarım yamalak onayladım, yoongi hyung yanıma gelince hemen ona sarıldım.
“seni çok, çok, çok ama çok seviyorum hyung!” yoongi hyung kıkırdadı ve alnımı öptü. bunu yapması cidden, her seferinde hoşuma gidiyor!
“ben de seni çok seviyorum gguk. unutmadan, yarın sabah sana seokjin’in numarasını mesaj olarak atacağım, kaydet onu. fakat ona pazartesi günü, ben iş için çıktıktan sonra mesaj yaz. anlaştık mı güzelim, hm?”
“anlaştık! aynı dediğin gibi yapacağım, hyung!” dedim, göz kapaklarımın üstündeki baskıya artık daha fazla engel olamadım ve uykuya daldım.
___
hep uyutarak bitiyorum sanki bölümleri.
bomba geliyor ‼️‼️
700+ kelimelik oldu bu bölüm de.
sonraki bölümün yarı texting - yarı düz yazı olacağını düşünüyorum. zaten bunu atar atmaz başlarım yazmaya.
bu bölümler daha çok ara bölüme benzemiş onu farkettim 😭😭