0.4

51 23 7
                                    

Dilem'den

Yalnız kalmak istediğimi söyleyip, odamda şarkı dinliyordum. Her şey çok garip geliyordu. Tanımadığım insanlar evime gelmişti, gelenlerden bir tanesi de çok ilgili davranıyordu. Her ne kadar öyle bakmak istemesem de ona; onu tanımaya çalışır gibi bakıyordum. Sadece ona değil çoğu kişiye karşı böyleydim.

Belki de çoğu yaşadığım anıyı hatırlayamıyordum, ki öyleydi. Hastanedeki o adam, elimi tutması, elimi öpmesi, odamda uyuyakalması ve bunların benim için bir anlam ifade etmeyişi kafamı karıştıyordu.

Yanındakiyle yaşar, aklındakiyle ölürsün derler ama benim aklımda da kalbimde de Tuna vardı. Tuna'dan başka kimse için atmazdı kalbim, atamazdı da. Onun bana evlenme teklifi etmesini, ilk tanıştığımız yere kadar her şeyi hatırlıyordum. İlerisine dair hiçbir şeyi hatırlamıyordum. İlerisinde o çocuğu mu sevmeye başlamıştım? Elimi öptüğüne göre bizim de bir geçmişimiz olmuş olabilir miydi? Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum.

Kafamı dağıtmak için kitaplığıma doğru ilerledim. Uzaktan bir fotoğraf görmüştüm. Yaklaştıkça netleşen bir fotoğraftı. Netleştikçe de fotoğrafta kendimi ve hastanedeki adamı yanağından öptüğüm bir fotoğraf görmemle şok içinde kalmıştım.

İyice yaklaştım, kitaplığa bantlı olan fotoğrafı elime aldım. Kısa bir süre fotoğrafı inceledikten sonra fotoğrafı masaya koyacakken yere düştü. Arkasında bir şey yazıyordu. Merak ederek hızlıca elime aldım, okumaya başladım.

Anna Karenina

Bu kitabı biliyordum, bu kitap bana bir yerden tanıdık geliyordu. Hatırlamaya çalıştım, saniyeler dakikaları kovalamaya başladı ama nereden tanıdık geldiğini bir türlü hatırlayamıyordum. Kitabı tabii ki de biliyordum, değişik gelen bu kitabın verdiği histi.

Kitaplıkta kitabı aramaya koyulmuştum. Kısa bir süre içinde kitabı bulduğumda yüzümdeki tebessüme engel olamamıştım. Neden bu kitabı gördüğümde tebessüm ettiğimi anlayamamıştım.

Kitabın sayfalarını karıştırmaya başlamıştım. İz bulmaya çalışan dedektif imajında olmam beni daha fazla gülümsetti çünkü resmen sayfalarda bir iz arıyor gibiydim.

Altını çizdiğim cümleler vardı, sayfaları biraz daha çevirdiğimde; papatyanın ruhunu kitaba teslim etmiş olduğunu görmüştüm ama aradığım şey bunlar değildi. Bir tane daha fotoğraf arıyordum. Geçmişe dair bir şey bulmak istiyordum.

Kitabı biraz daha karıştırmak istedim, en başından başladım. Kitabın kapağını açtığımda ilk sayfada bir cümle yazıyordu, hemen okumaya başladım.

"Bir gün olur da ayrılırsak, seni unutacağımı düşünürsen aklına şu cümle gelsin: Bitkinin yaşamak için suya ihtiyacı, suyun da tutunmak için bitkiye ihtiyacı vardır.."

Okuduklarımla birlikte cümle o kadar hoşuma gitmişti ki, defalarca aynı cümleyi okumuştum. En sonunda bir karar vermiştim. O adamla olan geçmişimi araştırmaya devam edecektim. Gerçekler neyse onları öğrenecektim..

***

Annem içeride hâlâ aynı kadınla konuşuyordu. Kadın saatlerdir gitmemişti, ben yanlarına geldiğimde susmuşlardı. Onları umursamadım, konuşmaya başladım.

"Kendime çay koyacağım, içmek istiyor musunuz?" diye sordum.

Annem geçiştirmek ister gibi konuşmaya başladı.

"Olur ama Aynur teyzen açık içiyor kızım. Hemen çayı koy sen."

Bu cümlenin altında bir şey arayacak gibi olmuştum ama sonra vazgeçmiştim.

Mutfağa geçtiğimde çayın olup olmadığını kontrol ettim. Çaydanlığın kapağını açtım. Çaydanlığın yarısı doluydu, altı da yanıyordu. Saatlerdir kaynadığı belli oluyordu, olan çay ocağa dökülmüştü. Konuşmaktan çaya bile bakmamışlardı. Söylenerek ocağın altını kapattım.

Bardakları sıcak suyla ısıttım, bardakları doldurdum ve tepsiye dizdim. Çayları yavaş bir şekilde götürmeye başladım. Hızlı gitmekten korkuyordum çünkü ne zaman birisine çay götürsem dökülüyor ya da bardağı düşürüyordum.

İçimden bildiğim duaları etmeye başladım. Kapıdan girmek için tam adım atıyordum ki çayın dökülmüş olduğunu gördüm. Çay tablasını temizlemeye çalıştığım an bir cümle beni, onları dinlemeye itti.

"Dilem, onu hatırlamayınca çok üzüldü. Kafasını dağıtmak ve zamana bırakmak için tek kalmak istediğini söyledi. Bir ay gibi bir süre de gelmeyeceğini söyledi. Telefonunu arkadaşlarına bıraktı bir süreliğine ve gitti."

Bir dakika! Hastanede ve fotoğrafta olan çocuktan mı bahsediyordu? Benim yüzümden mi gitmişti? Nereye gitmişti ki? Aklımdakileri okumuş gibi kadın tekrar konuşmaya başladı.

"Nereye gittiğini bana da söylemedi, arkadaşlarına da söylememiş. Artık gelmesini bekleyeceğiz, başka seçeneğimiz de yok zaten." dedi kadın içini çekerek. Annem de teselli vermek için omzunu sıvazlıyordu.

Daha fazla vakit kaybetmeden içeriye hiçbir şey duymamış gibi tebessüm ederek girmiştim. Bir an ikisi de bana duyup duymadığımı anlamaya çalışır gibi baktı. Gülümsemeye devam ettiğim için bir şey anlamadığımı düşünerek sustular. Çaylarını alarak sessizliğin onları esir aldığı zamanın içine girdiler.

***

En sonunda Aynur teyze gitmişti. Bu kadar süre kaldığına göre durum baya ciddi olmalıydı, ki ciddiydi de.

Bir süreliğine gitmişti ve bir ay boyunca gelmeyecekti. Sahi, geldiğinde ne olacaktı ki? Eğer hâlâ onu sevemezsem, hatırlamazsam vaz mı geçecekti? Beni bir ömür bekleyecek hâli de yoktu. O gelene kadar her şeyi hatırlamam gerekiyordu ama hatırladığım tek kişi Tuna'dan başkası değildi.

Bazen hatırlamak istediğiniz şeyleri hatırlayamazsınız ama siz bildiğiniz bir şeyi hatırlayamazsınız, bense hiç bilmediğim bir şeyi hatırlayamam. Arada dağlar kadar fark var. Keşke bilseydim de hatırlamasaydım her şey daha da kolay olurdu diyordum.

Hastaneye bile neden düştüğümü bilmiyordum, her soruşumda beni geçiştirmeleri de cabasıydı. Gerçekleri kendimden başka kimseden öğrenemeyecektim. O yüzden beynimin sınırlarını zorlayıp, her şeyin üstesinden bir şekilde gelecektim..


KALBİM DURDUĞUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin