"Jimin! Odaklan! Bu ne ya!"
Jin tüm gücüyle bağırıyordu.
"Ya sen ALFASIN! NASIL BÖYLE BİR DİKKATSİZLİK YAPARSIN YA?!"
Jin tüm gücüyle bağırmaya devam ederken Jimin de kafasını eğmiş asla kaldırmadan yerdeki çimleri izliyordu.
"Tanrı aşkına ya! Bazen cidden hiçbir şeyin ciddiyetini anlamadığını ya da anlamazlıkdan geldiğini düşünüyorum! Of! hayret bir şey!"
Bir şey yapmalı mıydım?
Gerçi bananeydi ki. Böyle bir durumda biri kalkıp Namjoon'la arama girmeye kalksa döner o kişiye patlardım herhalde diye düşünüp bir şey yapacaksam da vazgeçtim. Sessizce, diğer herkesle birlikte dağınık bir yuvarlak oluşturmuş ve Jin'in Jimin'i azarlamasını izliyorduk.
Jimin pratik sırasında Irene'nin onu ısırmasına izin vermişti.
Normalde pratiklerde artık herkes herkesle dövüşüyordu, kimse bu benim dengimmiş değilmiş bakmıyordu çünkü düşününce kimse düşmanın neye benzediğini bilmiyordu, bu yüzden her şeye hazırlıklı olmak lazım diyip böyle karma bir sisteme geçmiştik ve iyi de olmuştu. Ayrıca Güney Kuzey'e geleli 6 ayı geçiyordu artık, ne kadar birbirimize karışırsak o kadar iyiydi.
Irene'nin de birini ilk defa ısırmaya teşebbüs edişi değildi bu, hatta Irene ve Jackson gerekli yerlerde biraz daha kendilerini serbest bırakıp bizi zorlamaya bile başlamışlardı - Namjoon'la ve Jin'in kontrolüyle tabii ki - ve bu zorlamalarda biz ne zaman cidden pes edecek olsak orada kendilerini geri çekip müdahale ediyor, yanlışlarımızı düzeltiyorlardı. Sıkıntı da buradaydı zaten, herhangi bir ısırılma durumu cidden çok zordu çünkü temelde biz tüm gücümüzle ısırılmamaya; Irene ve Jackson da bizi ısırmamaya çalışıyordu.
Jimin ise... Bir şekilde hem kendi içgüdüsünü hem de Irene'inkini alt etmeyi başarmış ve ısırılmıştı.
"Samimi söylüyorum, o an seni ısırmasaydım kurtluğumdan şüphe ederdim Jimin. O an resmen gel beni ye diye bağırıyordun. Dua et ısıran benim." dedi Irene düz bir sesle.
Jin bunu duyunca yine dellenip söylenmeye başladı.
"Tamam dur artık, sakin ol bir ya. Sebebini öğrenmeden ortalığı velveleye vermeye gerek yok." dedi Namjoon. "Herkes dersini almıştır diye düşünüyorum, üzerine bir şey eklemeyeceğim. Bugünlük bu kadar, gidip dinlenin ve üzerine düşünün."
Kimse çıt çıkarmadan Saray'a doğru yürümeye başladı. Jimin hala yere bakıyordu.
"Senin yüzünden oldu bu arada." dedi.
Afalladım.
"Af buyur?"
Kafasını yerden kaldırıp gözlerime baktı, vazo kırıp annesinden laf işiten küçük çocuk gibi bakıyordu, ayrıca hep baktığı gibi düşmanca değildi gözleri, hayır; bakışları durgundu. Olanlarla baş etmeye çalışırken altında ezilmemeye çalışıyordu sanki.
Ne var?? Dercesine tek kaşımı kaldırdım.
Arkasını dönüp yürümeye başladı. "Bazen ölmeyi bu kadar istediğime inanamıyorum." dediğini duydum.
İçgüdüsel olarak peşine takılıp ben de Saray'a yürümeye başladım.
---------------------------------------------------
Jimin'le yaşadığımız o ateşli gecenin üzerinden 1 hafta geçmişti.
Aramızda ne mi değişmişti?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spring Of The North // yoonmin
FanfictionKuzey rüzgarları, hayatı boyunca Min Yoongi'nin üzerine esmişti ama kalbi buz tutan, Güney baharlarının kralı Park Jimin'di. Min Yoongi bunu değiştirebilir miydi? [ Alfa x Alfa ]