ilk kelebek

447 41 31
                                    

Kuzey rüzgarları esmeye başlamıştı.

Aylardan Ekim'di ve genelde bu zamanlarda hava tam manasıyla soğumaya başlardı. Öncesinde ne kadar soğuk olursa olsun, ne kadar yağmur hatta belki kar yağarsa yağsın, Kuzey rüzgarları esmeden kış geldiği söylenemezdi. Evet, burada hava hep soğuktu, yaz denen mevsim bizde taş çatlasın 1.5 aydı ve bizim yaz dediğimiz havalara Güney'de veya Doğu'da kış havası olarak bakılıyordu.  Yazın denizine girme alışkanlığımız da yoktu çünkü şey, denizimiz yoktu, ayrı konu.

Ama tüm bunlara rağmen yılın en sevdiğim zamanı kıştı.
Hem de o çetin, sert soğukların olduğu kış. Çünkü, tuhaftır ama soğuk havalar bana sıcak aile ortamlarını hatırlatıyordu. Huzuru. Güveni. Herkesin elinde sıcak içecek bir şeylerin olduğu o eğlenceli küçük geceleri. Uzun kollu kalın pijamaları.

Ha evet, üşüyordum , hem de küçük bir yavru kedi kadar üşüyordum ama en çok sevdiğim şey de buydu sanırım : soğuğa rağmen ısınabilmek.
Kat kat giyinmek. Ateş, soba, şömine başında oturmak. Soğuğu değerlendirmek.

Kısaca tam bir Kuzey insanıydım.

Odamın balkonunda ellerimi balkonun kenarlarına dayamış, hem manzarayı seyrediyor, hem rüzgarı karşılıyor, hem de Namjoon'un söylediklerini düşünüyordum.

Yine bir dünya anlamadığımız şey söyleyip hayatımızı tepetaklak edecek şeyler yapmamızı istemişti. Hep yaptığı şeylerdi aslına bakılırsa ama bu seferkinin boyutu çok büyüktü. Çok çok büyüktü. Evimizi açmamızı istemişti. Kaynaşmaya ihtiyacımız var demişti, hem halkların hem de sizin. Yoksa ölürüz. Postumuzu bile bırakmazlar. Duydun mu? Adın bile kalmaz geriye.

Kısaca ödümü koparmıştı.

Ama hala anlamadığım bir şey vardı.
Burada yaşadığım ve buranın anlatılan ve bilinen tarihi boyunca böyle bir şey yaşanmamışken neden şimdi böyle şeyler oluyordu peki? Dış güçler, demişti Namjoon. Hangi dış güçler? Bu zamana kadar adlarını neden duymamıştık, neredeydiler?

Düşünceler içinde kaybolup giderken önce bir kaç tıkırtı, sonra da o fısıltıyı duydum : "Abi?"

Gülümsedim.
Taehyung gelmişti.

"Uyuyorum şuan, görmüyor musun? Sonra gel, hatta hiç gelme. Ve Tanrı aşkına, açtığın yaralar hala kabuk halde, iyileşmedi. Tam bir hayvana dönüşmüşsün, tebrikler. "

Içeriye girip yanıma doğru gelirken zafer işareti yaptı. "Batı bana yaradı. Ve evet, ben de seni özledim sayın koca kedi. Daha çok hırlayacaksan sonra geleyim?"

Orta parmak kaldırdım ama gülüyordum. "Tamam be, gel buraya."

Kapıyı kapatıp yanıma geldi. Yanımda dikildi, aynı benim gibi kollarını balkonun kenarına dayayıp etrafa baktı. Sonra gözlerini kapayıp kafasını yukarıya kaldırdı, derin bir nefes aldı.

"Sana da, " dedi, kafasını aşağı indirirken, " büyük bir şeyler olacakmış gibi geliyor mu?"

Iç geçirdim. "Daha çok, korku var. Namjoon bizimle konuştuğundan beri köpek hislerim sürekli tetikte."

Öyleydi. Sürekli diken üzerindeydim, sınıra normal biri yaklaştığında bile içimde hissettiğim şeyleri daha önce hiç hissetmemiştim.

Taehyung tamamen bana döndü.

"Hayır, hayır, ondan bahsetmiyorum. Evet savaş, kurtlar, başka alfalar bla bla ama onun dışında, senin de içinde başka tuhaf bir şey yok mu? Bir nahoşluk? Bir değişik his?..."

Spring Of The North // yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin