Kırılma noktaları vardı.
Hiç bir şey yapmadan öylece duruken, hatta sadece varolurken evrende bir şeyler oluyordu, bir yıldız kayıyordu mesela, bi gezegen dönüşünü tamamlıyordu, bir başkası diğer gezegenle çarpışıyordu, tüm bunlar saniyelik, hatta saliselik olaylardı ve bunun etkisi, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki, sadece olduğu yerde duran, sadece varolan bize ulaşıyordu.
Sonra ne mi oluyordu?
Kırılma noktası.
Bi şeyler değişiyordu.
Bu anları çok nadir yaşardık, gelmeden önce bunun geleceğini anlamazdık ama gelip gidince farkederdik hatta hissederdik.
Bir şeyler değişirdi.
O an, onu ilk gördüğüm an hissetmiştim mesela.
Park Jimin.
Ah, adı bile uyuşmama sebep oluyordu.
Park Jimin.
Sabaha kadar adını sayıklayabilirdim. Günlerce gecelerce yapabilirdim bunu.
Park Jimin.
Elimi tuttuğu ilk an aynı anda hem gezegenler yok olmuş, hem de Big Bang'i tekrar yaşamış gibi olmuştum. Kafama şimşek düşmüştü sanki. Cansız, ruhsuz ve hayatsız bir şeye dönüşmüştüm de tek amacım onun uğruna varolmaktı.
Gözlerinde kilitli kalmıştım.
Baktıkça derinlere dalıyor, daldıkça duyduğum seslerle alakam kesiliyordu. Yeni yerler, yeni evrenler keşfediyordum gözlerinde.
O kısacık süre içinde ruh eşliliği ile alakalı bana anlatılan tüm o zırvalar gözümün önünden akıp geçmişti.
En mutlu olduğun anları düşün. Dünya üzerinde kendini en mutlu hissettiğin yeri. En sevdiğin insanlarla birlikte olduğun anları. Ya da bir kediyi severken hayal et kendini mesela. Başını okşarken kedinin mırlamasını. Sokakta bir köpeğe su verdiğinde sana minnetle baktığı an kalbinde hissettiğin o duyguyu. Umutsuz bir anında umut araken gökyüzüne baktığında uçan bir kuş gördüğünü anı. Gece yıldızlara bakarken kaşla göz arasında yıldız kaymasını ve kalbinin hoplamasını..Şimdi bunların hepsini topla ve yaklaşık 100'le çarp. Hepsini, aynı anda tam kalbinde.
Anlatılan her şey palavraydı çünkü bu hissettiğim şeyin, tüm bu anlatılan zırvaların yalnızca 100 katı olması imkansızdı.
Dünya üzerinde yaşanmış tüm mutlu ve güzel anları toplasam ancak eşdeğer olurdu.
Belki.
Park Jimin.
Gördüğüm ilk an vurulmuştum.
Korkunçtu, olmamalıydı, olamazdı.
Tüm bu şeyler normal hayat süren canlıların işiydi. Ben böyle şeyler yaşayamazdım.
Öylece duruyordu, etrafı seyrediyordu ve biz, resmen birbirimize bağlıydık yani, bu muydu?
Gerçekten ?
Şaka gibiydi.
İşin en komik ve tuhaf kısmı, tüm bu aşık olma, vurulma, evrenler arası geziye çıkma anlarını 5 saniye gibi bir
sürede yaşamıştım."ODAKLAN DEDIM!"
Namjoon'un sert sesini, hatta bağırışını kafamın içinde duyunca irkilerek kendime geldim. Tüm sesler kulağıma tekrar doldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spring Of The North // yoonmin
FanfictionKuzey rüzgarları, hayatı boyunca Min Yoongi'nin üzerine esmişti ama kalbi buz tutan, Güney baharlarının kralı Park Jimin'di. Min Yoongi bunu değiştirebilir miydi? [ Alfa x Alfa ]