düşman

282 27 8
                                    

"Tuzu uzatır mısın?"

Taehyung Jungkook'un dediği bir şeye kıkır kıkır gülerken Irene'nin istediği tuzu ona bakmadan uzattı. Irene ise kızmış gibiydi, tuzu, elinden çekercesine aldı.

Kuzey ve Güney aynı masada, kahvaltı yapıyordu.

Masanın bir ucunda ben, sağımda Irene, onun yanında Taehyung ve Jungkook; solumda Namjoon, onun yanında Jin ve Jackson oturuyordu.

Tam karşımda ise, Güney Alfası Park Jimin.

Ve şaka gibiydi ama, bir kere bile göz göze gelmemiştik.

"AH!" diye inledi Taehyung. Sanırım Irene en sonunda iyice kızıp dirsek atmıştı. "Ne var ya? Siz böyle oturuyorsunuz diye biz de mi öyle oturmak zorundayız?"

Irene yavaş yavaş çatalını tabağına bıraktı ve aynı yavaşlıkta Taehyung'a döndü.

"Ne dedin? Tam duyamadım da?"

Taehyung anında pısar sanmıştım ama sanırım Jungkook'tan güç alıyordu şuan, Irene'ye diklenmek için o da onun suratına eğildi hafifçe.

Eh, yok artık.

"Siz ikiniz," dedim konuşmasına fırsat vermeden, "cidden birbirinize mi sataşacaksınız? Gerçekten?"

Irene göz devirdi, Tae de söylenmekle meşguldü.

"Ahahaha ne tatlı. Küçük kardeşler her yerde aynı cins oluyor sanırım. Bizimkiler de böyle, üzülme. Sadece şuan hala misafir psikolojisindeler, 2 haftaya onlar da kavga etmeye başlarlar. Değil mi Jungoo?" dedi Jin dan diye.

Namjoon dışında herkes Jin'e dik dik baktı.

Her ikisi de aynı anda göz devirdi. "Ah yeni nesil! Ne tuhafsınız ya. Yalansa yalan diyin." diye destekledi Namjoon.

Kimse tek kelime etmedi.

"Neyse ne. Biz kalkıyoruz, siz de yiyin, sonra bahçeye çıkın. Yapılacak çok şey var." dedi Jin.

Kalktılar. Onların ardından Jungkook ve Taehyung yine bir şeyler fısıldaşıp güler vaziyette masadan kalktı. Anladığım kadarıyla Jungkook evin en küçük şımarık çocuğuydu. Hal hareketleri çok şımarık ve kendini beğenmiş bir şekildeydi ve gördüğüm kadarıyla Jimin ile kesinlikle iletişim kurmuyordu.

Tuhaftı.

Onların ardından Irene kalktı, biraz zaman geçtikten sonra da Jackson, gülümser bir vaziyette selam verip gitti.

Geriye ikimiz kalmıştık.

Ben direkt olarak ona bakıyordum. o da benim dışımda her yere. Yavaşça sandalyesini itti, "Afiyet olsun." diye mırıldandı ve gitti.

Bu da neydi?

________________

"Evet buraya bakın!"

Aşağıda, genelde pratik için kullandığımız büyük açıklık alandaydık şimdi. Namjoon, yanında Jin ile birlikte, hepimizi sıraya dizmişti ve bir öğretmen edasıyla önümüzde dikilip bir şeyler anlatıyordu.

"Biliyoruz, durum çok tuhaf, hatta belki saçma olduğunu da düşünüyorsunuz, ama böyle düşünmenizin kimseye faydası yok, o konuda baştan anlaşalım."

Sustu ve hepimizin gözüne tek tek baktı.

"Birleşmemizin amacı ortak savaştan ziyade, ortak yaşamı, birlikteliği, ahengi öğrenmek, duydunuz mu?"

Hepimiz istemsizce ve aynı anda burnumuzdan seslice nefes verdik.

"Ya cidden, nesini algılayamıyorsunuz ki? diye sabırsızca söze atladı Jin, "gece ve gündüzüz biz, siyah ve beyazız, biz yoksak siz de yoksunuz. Bitti."

Spring Of The North // yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin