AŞM| Bölüm: 26
Annem bana hep sen bir kalemsin, hikâyeni sen kendin yazarsın Meryem, derdi. Evet, ben bir kalemdim, hem de en kırık olanından. Doğduğum gün yazmaya başladığım hikâyemi, kızımı doğurduğum gün bitirmiştim ne yazık ki! Şimdilerde elimde bir kalem ile hiç yaşanmamış bir hayat bulunmakta. Ya sil baştan yazacaktım ya da inadına devam edecektim bittiğim noktadan yaşamaya.
Anna Meryem Aksel
Gözlerimi kapatsam geçecek mi acaba, dediğim her şey kabusuma dönüştü. An geldi ki ne gözlerimi kapatabildim ne de dönüp bakabildim. Tam karşımda daha saniyeler önce nefes alan ancak şu anda cansız bir bedene dönen bir kadın vardı. Şah damarına şiş saplanmış, etraf kanına bulanmış, esasen katil ancak şu anda maktul olan bir kadın yatıyordu.
"Meryem," diye bağırıyordu Leyla. Ellerini yüzüme koymuş benimle göz teması kurmaya çalışıyordu nafile bir çabayla. Nitekim sesini işitiyordum ancak dönüp de ona bakamıyordum. Bakmak istemediğimden değildi, ne kadar istersem isteyeyim bakamadığımdandı.
"Meryem bana bak," diye bağırdı Leyla, yanağıma tokadı geçirdiğinde. Uzun süre nefessiz kalmışım gibi derin bir nefes alarak ona döndüğümde endişeli bakışlarına denk geldim. "Hele şükür," dedi rahatlamış gibi bir şekilde nefes alıp verirken. "Kitlenip kaldın kadın, bebek çıktı çıkacak! Sırası mı şimdi o geri zekâlıya bakmanın?" dediğinde kafasını eğdi ki bakışlarını takip ederek nereye baktığını anlamaya çalıştım.
Bacaklarımın arasından akan kanı gördüğümde ufak çaplı bir çığlık attım. Anında yüzünü buruşturarak ellerini kulaklarına bastırdı. "Bağırıp durma, kulak zarımı siktin," diye çemkirdi Leyla.
"Leyla," diye hıçkırdım. "Leyla... doğum... doğum başladı... geliyor... Aaaahhhğğğğğ... Leyla... bebek geliyor..."
"Tamam bir sus," dedi Leyla ne yapacağını bilemeden bir yüzüme bir bacaklarımın arasına bakıyordu. "Tamam, halledeceğiz. Sen sadece sakin ol. Derin derin nefes alıp vermeye devam et." Nasıl halledeceğiz acaba? Ayağa kalktığında korkuyla ona baktım. "Bir yere gitmeyeceğim korkma," dedi beni rahatlatmaya çalışırken. "Gardiyanı çağırmaya gidiyorum sadece." Kafamı onaylarcasına salladım. Bir adım atmıştı ki durdu ve omzunun üzerinden bana baktı, "Lütfen ben gelene kadar o şeyi tamamen çıkarma!" dedi eliyle bacak aramı işaret ederken. "Bu arada nefes almayı da unutma!"
Konuşabilecek kadar iyi durumda olsaydım, ona ağız dolusu küfredebilirdim elbette. Ancak ne yazık ki tek kelime edecek halim yoktu ki zar zor nefes alabiliyordum. Üstelik o şoktan çıktığım andan beri kasıklarıma giren sancıları da hissediyordum ne yazık ki!
"Aaaahhhğğğğğ... anneee... anne... canım... çok... yanıyor... anne..." Leyla tamamen gözden kaybolduğunda çaresiz bakışlarla etrafıma bakındım. Soğuk zeminde, eskimiş duvarların arasında, dahası bir metre kadar ötede duran bir cesetle bakışarak doğum yapan kişi de benden başkası olamazdı zaten. Bedbaht kaderim bir kez daha bana gülmüş ve daha ne yaşayabilirim dediğim noktada daha beterini yaşayarak hayatta kalmaya çalışıyordum. Yerden destek alarak güçlükle de olsa birazcık doğrulmaya çalıştığımda aniden gelen sancıyla çığlık çığlığa ağlamaya başladım. Bir elim karnımın altındayken ağlaya ağlaya bacaklarımı bükmeyi başardım.
Hissediyordum, birkaç dakika içinde bebeğin başı tamamen çıkacaktı ve ben acınılası halimle kimsesiz bir şekilde doğum yapacaktım. "Anne," diye fısıldadım acılar içinde kıvranırken. "Anne... canım... çok... acıyor... anne... kızının... sana... ihtiyacı... var... anne..."
Gözlerimi kapattım ve çaresizliğime hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Daha üç gün önce benzer acıları çekerken, dahası Seyyid Han'ın kolları arasında güvende hissederken, şimdi tek başımaydım, kızımı doğuruyor ve hayatta kalmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALABORA | Şah & Mat ✔
Mystery / ThrillerCihanşah Serisi - I +18 - Yetişkin İçerik (Küfür, argo, cinsellik... içerir.) ♤ Geçmişin gölgesi, geleceğin kaygısıyla debelenirken, bir de bakmışsın ki yıllar geçmiş çoktan. Sen ise olduğun yerde karanlıklar i...