AŞM| Bölüm: 29
Onu özlediğimi bilmezdim. Onu özlediğimi kabullenmezdim. Onu özlediğimi, onu birkaç adım ötemde, gözlerimin içine bir yabancı gibi baktığında bildim, kabul ettim. Kalbim acıyla teklediğinde anladım ki; ben onu deliler gibi özlemiştim.
Anna Meryem Aksel
Buz kütlesinden farksız çakır gözlerini uzun uzun üzerimde gezdirdi. Ayaklarımın dibinde paramparça olmuş cam parçalarına baktı önce, sonra ayaklarıma, sonra bacaklarıma, yukarıya doğru çıktıkça o delici bakışları daha çok gerildim. Nihayet göz göze geldiğimizde kaşlarını çatarak bana baktı.
"Gece gece rahatsız ediyorum ama," dedi gazap yüklü olan tınısıyla, sözlerinin hedefi kimdi bilmiyorum ama bakışları an olsun üzerimden çekilmiyordu. "Müsait miydiniz?" Öylesine sorduğu bir soruydu, yoksa vereceğimiz cevabı umursayacağı yoktu.
"Aslında değiliz," dedi Alparslan kapının önünde barikat gibi dururken. "Uyuyacaktık biz de şimdi. Başka zaman, sizi daha müsait bir vakitte ağırlamaktan şeref duyarız. Şimdi size iyi geceler diliyorum, Seyyid Han Bey."
Kapıyı kapatacaktı ki Seyyid Han elini kapıya koyarak ona engel oldu. "Meryem'le konuşacaklarım var benim, fazla vaktinizi almam," dedi ve davet beklemeden içeriye girdi. Dediğim gibi aklındakini uygulamadan gitmeyecekti.
"Seyyid Han Bey," diye bağırdı Alparslan sinirle kapıyı çarpıp kapatırken. "Evime bu şekilde giremezsiniz, çıkın dışarıya yoksa haneye tecavüzden sizi içeriye aldırmak zorunda kalacağım."
"Meryem'le konuşacaklarım var dedim komiser," dedi Seyyid Han ve karşımda durduğunda dik dik gözlerimin içine baktı. Bir yıl sonra karşı karşıya gelmişken nasıl da soğuk bakıyordu gözleri. Sanki... Sanki benden nefret ediyormuş gibi... Hiç mi özlememişti beni?
"Nerede konuşalım?" Tereddütle önce Alparslan'a baktım, ardından Seyyid Han'a döndüm. Yana çekildim, elimle geçmesi için işaret ederken, "Salonda konuşalım," dedim güçlükle. Dik durabilmek için tüm gücümü kullanıyordum. Alparslan'ın onaylamayan bakışlarını görsem de artık çok geçti. Hayır diyememiştim ona. Demem mi gerekti, onu da bilmiyorum. Ancak onu öyle karşımda görünce dengem altüst olmuştu.
Tam yanımdan geçecekti ki ayaklarımın dibindeki cam parçalarına baktı bir süre. Sonrasında teklifsiz bir şekilde kolumdan tutup beni önüne çekerken, "Önden yolu göster," dedi Seyyid Han. Bu hareketinden ne anlamalıydım, hâlâ beni düşündüğünü mü?
Kolumu ellerinin arasından çektiğimde gözleri kısıldı, umursamadım, kafamı çevirdim ve önden yürümeye başladığımda beklemeksizin peşimden beni takip etti. Salondaki üçlü koltuğa geçip oturduğumda elimle benden en uzak olan koltuğu gösterdim. "Şöyle otur."
Ters ters bana baktı Seyyid Han, durduğu yerde salona hızlıca göz gezdirdi, hemen sonra geçip tam karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Bacaklarını açtı, arkasına yaslandı ve rahat bir şekilde koltuğa kurulurken insanın tüylerini diken diken eden o bakışlarını üzerime sabitledi. Niye gelmişti ki? Hem burada kaldığımı nasıl öğrenmişti?
Aradan bir iki dakika geçmeden Alparslan içeriye geldi ve gelip yanıma oturduğunda, "Bir şey içer miydiniz Seyyid Han Bey?" diye sordu ağız ucuyla. Öylesine sorduğu bir soruydu ki Alparslan'ı birazcık bile tanıdıysam Seyyid Han evet dese de bir bahaneyle yerinde oturmaya devam edecekti. Kalkıp ona hizmet edecek biri değildi, Alparslan.
"Gerek yok," dedi Seyyid Han ters ters Alparslan'a bakarken. Öyle bir bakıyordu ki sanki her an kalkıp Alparslan'ın gırtlağına yapışacak ve onu döverek öldürecekmiş gibi bir hâli vardı. Yaparsa hiç şaşırmazdım şahsen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALABORA | Şah & Mat ✔
Mystery / ThrillerCihanşah Serisi - I +18 - Yetişkin İçerik (Küfür, argo, cinsellik... içerir.) ♤ Geçmişin gölgesi, geleceğin kaygısıyla debelenirken, bir de bakmışsın ki yıllar geçmiş çoktan. Sen ise olduğun yerde karanlıklar i...