Bölüm | 31

6.9K 354 66
                                    

AŞM| Bölüm: 31

Kalemi elime alırsam kaderi ben yazarım sanmıştım. Erinmeden bir oyun kurup, kazanmayı hedeflemişken, bir de bakmıştım ki oyunu kuran değil, oyundaki piyonmuşum meğerse ben.

Anna Meryem Aksel

Önümdeki soğumuş çay bardağını izlerken aklım karman çormandı. Neyi düşünmem gerektiğini, şu anda ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Öğrendiklerimin üzerinden saatler geçmişti ancak ben hâlâ da net olarak kavramış değildim. Daha doğrusu kurduğum oyunda bir piyondan fazlası olmadığımı sindirmiş değildim.

"Ne yapacaksın bugün?" Kafamı kaldırdım ve kahvaltı yapmayı bırakmış, kahvesini yudumlayan adama baktım. Tüm gece gram uyku uyumadığımdan, sabah uyanır uyanmaz sadece benim için kahvaltı hazırlamıştı. "Bilmiyorum," dedim ağzımın içinden mırıldanırken.

"Hazar'ı arayacak mısın?"

"Hayır," dedim kafamı olumsuz anlamda iki yana sallarken. "Arayıp ne diyeceğim ki? Kusura bakma, Seyyid Han beni tuvalete kilitlediği için yanına gelemedim mi?"

"Doğru," dedi Alparslan güler gibi oldu, ancak ters bakışlarımı fark edince hemen toparlandı. Sesli bir şekilde yudumladığı kahve kupasını masaya bıraktı. "Yalnız Seyyid Han Cihanşah bizi nasıl ters köşe yaptı! Adam en başından beri her şeyi biliyormuş ya!"

"Beni aptal yerine koydu ya piç kurusu," diye tısladım dişlerimin arasından. "Her şeyi biliyormuş ya, her şeyi! Öğrenirse canımıza okur dediğim her şeyi en başından beri biliyormuş!"

"Söyleme," dedi Alparslan gülerek, eğildi kahve kupasını eline aldı tekrardan. Zift gibi olan kahvesinden keyifle bir yudum aldı. Tabii o sıra benim delici bakışlarımdan habersizdi. Yüz ifademi gördüğü anda toparlandı. "Benim anlamadığım şey adam madem her şeyi biliyordu," dedi Alparslan gözlerini kısarak bana baktı. "O zaman bunca yıl nasıl durdu?"

"Kayıtları bilmiyor ya hani," dedim hatırlatırcasına. "Abisinin ölümüne sebep olan şeyi bulmak istiyor, o yüzden peşime düşmüş."

"Bunca zaman sana niye sormadı o zaman," dedi Alparslan kuşkuyla beni izlerken. "Yoksa sordu mu?"

"Beni öyle kolay kandırınca kuvvetle muhtemel şey diye düşündü; bunun dünyadan haberi yok, hiçbir halt bildiği yoktur!" Ben itiraz edip beni rahatlamasını beklerken, "Olası bir ihtimal," dedi Alparslan beklentimin aksinde bir tepki vererek. Geri zekâlı!

Kapının zili evin içinde yankılandığında hızlıca yerinden kalktı. Mutfağın kapısına doğru yürümeye başladığında peşi sıra ayağa kalktım. Saat sabahın dokuzuydu, bu saatte kim gelebilirdi ki? Apartman kapısını gösteren kamera sistemine bakıyordu, Alparslan. Yanına gittiğimde afallayarak bana döndü. "Anna," dedi Alparslan ben henüz ekranı izlemeye başlarken. "Seyyid Han burada, kucağında da kızın var."

Donuk bakışlarım öylece ekranda geziniyordu. Dün akşam söyledikleriyle beni şoka sokan adam kapımdaydı. Hem de kucağında kızımla birlikte! Kızımı bana mı getirdi yani? Seyyid Han buradaydı! Seyyid Han Cihanşah kızımla birlikte kapıdaydı! Gelmişti... Kızımı bana getirmişti!

"Kapıyı açmalı mıyım?" Alparslan'a döndüm, bu saçma sorusu üzerine kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Kapıyı açmalı mıyım, diye sorarken ciddi miydi? Tabii ki açacaktı! Seyyid Han'ın kucağında olan kızımı görmüyor muydu? "Tamam, çatma kaşlarını öyle hemen, açıyorum işte," dedi Alparslan otomatiğe basıp apartman kapısını açarken. "Ben sadece dün gece yaşananlardan sonra Seyyid Han'ın yüzünü görmek istemeyeceğini düşündüm o kadar."

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin