alan'ı herhangi bir açık vermemesi yönünde gizlice dürtüklerken, çünkü bunu genellikle yapmakta pek iyi olduğunu biliyordum, ikimiz de aynı anda yemek salonuna girmiştik yüzümüzdeki gergin ifadeleri gizleme çabasına girerken. neyse ki jack ve hannibal samimi bir sohbete dalmışlardı yemek masasında ve bizi o kadar da detaylıca tarayacak gibi durmuyorlardı.
başımı alan'a doğru çevirdim ve dudaklarımı kımıldatmadan "şimdi ne yapıyoruz ?" dermişçesine bir mimik yaptım gözlerimle. beni anlayarak bir süre kaşlarını çatarak düşünmüş, sonrasında "ben içeriye gidiyorum" benzeri bir mimik yapmıştı. ona öfkeli bir "beni burada yalnız mı bırakacaksın ?!" bakışı attım. bir sonraki surat ifadesi ise "hadi ama, halledersin sen" gibi bir şeydi. gözlerimi devirerek elimi alnıma yasladım ve bıkkın bir iç çekerek başımı sallayarak onu onayladım en sonunda. zaten en nihayetinde bana kendi istediğini yaptıracaktı, kaçarım falan yoktu. bunu iyi biliyordum.
onu onaylayan ifademe karşılık olarak gülümseyerek eliyle omzumu sıvazlamış ve yanımdan hızlıca sıyrılıp jack'in yanına yönelmişti. ellerimi ceplerime yerleştirerek ne yapacağını izliyordum dikkatle, kibarca jack'e doğru eğilmiş ve bir şeyler mırıldanmıştı ona doğru sessizce. her ne kadar durduğum mesafeden ona neler söylediğini duyamamış olsam da içten içe ona arşivden bahsetmemiş olduğunu ummuştum. elbette bunu yapacak kadar aptal değildi ancak ondan her an her şeyi bekleyebilecek şekilde yetiştirmiştim kendimi.
alan, jack'e bir şeyler söylemeyi bitirip geri çekildikten sonra jack da sakin bir tavırla elindeki şarap kadehini masaya yerleştirmişti. bu iyiye işaretti, sinirlenmediği ve masayı bir anda yere fırlatarak ters çevirmediğine göre arşivden bahsedilmemiş olmalıydı. yüzüme yansıtmamış olsam da rahat bir nefes verdim.
"hannibal, bu ziyarete dahil olmak büyük bir onurdu. müsaaden ile büroda mülakat için bekleyen stajyerler ve yarım kalmış bir takım evrak işleriyle ilgilenmem gerekli. biz yavaş yavaş kalkalım, sanırsam will ile bir seansınız da varmış onu da bölmemiş oluruz."
ikisi de birbirlerine kibarca gülümsemiş ve oturdukları yerden kalkarak sandalyelerini masanın içerisine doğru iterek düzeltmişlerdi. hannibal üzerindeki takımının minimal kırışıklıklarını eliyle düzeltirken jack de birkaç adım ileride durmakta olan üç ayaklı kıyafet askısına asmış olduğu ceketini alıp üzerine geçirmişti. yeniden bir önceki sefer bulunduğu yere geldiğinde elini hannibal'a uzatmış, saygılı bir şekilde el sıkıştıktan sonra başını eğerek alan'ı da yanında götürerek salondan dışarıya yürümeye başlamıştı. bedenimi hafifçe yana doğru döndürerek alan'a baktım ve bana herhangi bir işaret vermesini bekledim, ancak bir şey demeden veya yapmadan öylece salondan çıkıp gitmişti ikisi de. dudaklarımı kemirerek hannibal'ın onları uğurlamak için peşlerinden gidişini izlerken bir sandalye çekerek yemek masasına yerleştim. gergin olmadığımı söylemek koca bir yalan olurdu.
büyük ana kapının kapanış sesini duyduğumla elimle masa örtüsünün işlemeli payı ile uğraşıyordum dalgınca. canım hiç ama hiç bu arşiv dosyası konusunu açmak istemiyordu ama kendi ve alan'ın güvenliği adına hannibal'ın bu konuda yanlış bir şey yapıp yapmayacağından emin olmak zorundaydım. bu sadece basit bir güvenlik önlemiydi, "bu kadar gerici hissettirmesine gerek yoktu, will." ya da en azından kendi kendime söylediklerim bunlardı. hissettiklerimin aksine.
hannibal sakin adımlarla yeniden yemek salonuna girerken gözlerimi kaldırıp ona baktım sessizce, herhangi bir tehdit teşkil edecek gibi durmuyordu. belki de dosyadan hiç bahsetmesem bile olurdu, belki de o çoktan aklından silmişti. belki de bu kadar endişelenen taraf yalnızca bizdik ve bizim de bir an önce endişelenmeyi bırakmamız sağlıklı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heart cutlet | hannigram.
Fanfictionbryan fuller'ın televizyon dizisi hannibal'dan esinlenilmiştir.