şakaklarımdan yavaşça damlayan tek adet ter damlasını resmen tenimde hissederek yutkundum. kendimden bağımsız olarak, telefonu kavrayan parmaklarımı eklem bağıntıları beyazlaşana kadar daha da sıkmış, neden bir anda boşaldığını anlayamadığım salona yavaşça başımı çevirip bakarken içerideki tüm ışıkların hafif hafif yanıp söndüğüne tanıklık etmiştim.
elimle oturduğum koltuktan destek alarak yavaşça ayağa kalkarken şaşkın bakışlarla etrafımı süzdüm, bir müddet önce sıra bekleyen onlarca insan arkalarında en ufak bir his bırakmadan, sanki hiç var olmamışlar gibi ortadan kaybolmuştu. koskoca hastanenin bekleme salonunda nedensizce in cin top oynuyordu.
elimde hala çalmakta olan telefonu yavaşça kulağıma götürüp yaslarken sessiz, boş salonun ortasındaki nereden geldiğini bilmediğim cam kırıkları arasında sakin ancak temkinli adımlarla ilerliyordum. üzerlerine bastığımda çıkaracakları çıtırtılardan dolayı beni bir yırtıcıya potansiyel bir yem kılabilme ihtimallerinden korkuyordum sanki. aynı anda beynimin içinde (?) bir yerlerden benim çağrım ile aynı anda çalmakta olan bir zil sesi duyabiliyor ve bunun üzerine büyük bir çaba ile etrafta hannibal'ı arıyordum. telefonu buradaysa o da burada olmalıydı ancak onu henüz görebilmiş değildim.
üzerimdeki ince tişörtün altında soğuktan titriyor, kollarımı kendime dolayıp ellerimi etrafımda aşağı yukarı hızlıca hareket ettirerek kendimi ısıtma ve biraz da sakinleştirme yolunda ufak da olsa bir çaba gösteriyordum. ancak bu gene de rengi solgun dudaklarımın hafifçe titreyişine, meraklı ve bir o kadar da yorgun gözlerimin etrafı tehditkar bir ifadeyle süzmesine engel olamıyordu. oldukça uzaklardan yankılı bir tınıda işittiğim zil sesi ben adımladıkça sanki daha da netleşiyor, sanki direkt olarak kulağımın dibindeymiş gibi hissettiriyordu. sanki, her an elimi uzatıp o telefonu kendim açabilir ve kendi çağrıma kendim cevap verebilirmişim gibi.
deminden beri duymakta olduğum zil sesi gittikçe sol kulağıma doğru yanaşırken ben de hızla bir o yana bir bu yana dönüyor, kendimi beni savunmasızca yakalayabilecek herhangi bir şeye karşı korumak adına gardımı elden bırakmıyordum, ancak içerisinde bulunduğum anın kontrolünü elimde tutmak zordu. göz ucuyla gördüğüm köşedeki duvarın tekinde asılı olan duvar saatinde geriye doğru akmakta olan zaman kafam karışık bir şekilde suratımın buruşmasına sebep olurken alnıma yaslanan soğuk bir elle aniden gözlerimi açarak derin ve keskin bir nefes çekmiştim ciğerlerimin içerisine saniyelik bir panik havasıyla.
"hey hey, will. iyisin öyle değil mi ?"
alnıma yaslanmış olan güçlü bir el yavaşça kendisini geri çekerken acıyan gözlerimi kısarak başımın kimin omzuna yaslı olduğunu seçmeye çalıştım, bu figür bana yeniden uzanarak çene kemiğimin bittiği noktaya ipekten, beyaz bir mendil bastırmış, yavaş ve nazik hareketlerle aşağıya inerek terden hafifçe ıslanmış olan boynumu kurulamıştı. bir diğer eli de başımı tutuyordu düşürmemem için. hızlıca kırpıştırdığım gözlerimin de yardımıyla yavaşça netleşen görüntüm eşliğinde karşılaştığım surat ile gözlerimi sanki bir şikayet niteliğinde geri kapayarak burnumdan yavaş bir nefes vermiştim.
"burada ne işiniz var, doktor lecter ?"
deminden beri kulağımda çalınan zil sesinin asıl ve gerçek kaynağı belli olmuştu, hannibal onu görür görmez kaldırdığım başımı eliyle fazla baskı uygulamadan yeniden kendi omzuna yaslarken sessizce homurdandım, açık bir şekilde dinlenmemi ve kendimi fazla yormamamı istiyordu ama şu an bu adamın yanında olmanın yapmayı en çok istediğim şeyler listesi arasında olduğunu pek söyleyemezdim. hatta tam tersi, asıl maksadım biraz geriye adımlayarak onu bir şüpheli niteliğinde gözlemlemekti. fakat, hareketlerine ve tavırlarına bakılarak basit bir yorumda bulunduktan sonra demek ki onun benim için sahip olduğu planlar benimkilerden oldukça farklıydı. ancak farketmezdi, ne de olsa buradan çıktığımda onu istediğim kadar soruşturabilirdim. şu an burada, bu şekilde rahat davranabiliyor olması pek bir şeyi değiştirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heart cutlet | hannigram.
Fanfictionbryan fuller'ın televizyon dizisi hannibal'dan esinlenilmiştir.