6 ✿

43 5 22
                                    

07122022

~~~

"Yalnız günlerin nasıl geçiyor?"

"Büyükanne nasıl?"

Wonbin telefonun ucundaki sesin sahibine istediği cevabı vermek yerine soruyla karşılık verirken babası söylenerek yanıtlamıştı oğlunu.

"Anneme iyi bakıyorum sen oğlumdan haber ver."

"Her şey yolunda. Büyükanneme yakın zamanda mektup yazacağımı söyle."

"Wonbin. Orada yalnız kalmak zorunda değilsin. Çiçekçi bir süre kapalı kalsa kimseye bir şey olmaz."

"Burada iyiyim. Çiçeklerin solmasını istemiyorum. Büyükannem bana güvendiği için bıraktı her şeyi."

"Kaçmak için eline geçen harika bir bahaneydi sadece."

"İhtiyacım olan bir denk gelişti."

"Wonbin."

Babasının ciddiyete bürünen sesiyle sakince bir nefes alıp çiçekleri sulama işini bırakarak yaslanmıştı arkasındaki kitaplarla dolu kütüphaneye.

"Annenle konuştum. Beklediğimiz gibi büyükannen iyi değil. İnatçılığı yüzünden bir aydan uzun sürecek bu durum. Çiçekçiye bakacak birini elbetteki buluruz."

Hiçbir şeyi eskisi gibi olmayacağını söylemişti sanki telefonun ucundan. Büyükannesi gibi inatçı bir tavırla itiraz etmek istemişti fakat yapamamıştı. Durumu ağır değildi. Onu kaybetmeyeceklerdi fakat yaşlı kadın tercih ettiği sakin ve değerli hayatından uzak kalacaktı. Çiçeklerini ve eşinden sonra bile taşınmak istemediği evini kaybedecekti.

Yalnız ve özgür bir ruha sahip olduğundan insanlardan uzak kalmayı o seçmişti. Bakıma muhtaç duruma düşmese bile artık yanında birilerinin olması gerektiği zamandaydı. Unutkanlığı ilerleyebilir ve bu gerçekleri kabul etmek zorundalığının altında ezilerek ruhsal bir çöküntü yaşayabilirdi.

Yaş almaktan asla çekinmeyen, yaşamış olmaktan tek saniye olsun pişman olmayan bir kadındı büyükannesi. Beyaz saç tellerinin arasına özenle yerleştirirdi değerli çiçeklerini. Yaşlanmış bedeninide çok severdi. Fakat yaşlılık denen şey ona bu denli sıcak yaklaşmamıştı.

"Demem o ki gelip büyükanneni yeniden ikna etmen gerekecek."

Düşünceleri arasında sıkışan Wonbin için babasının cümleleri bir süredir uğultu yapıyordu sadece kulağında.

Ne yapacağını bilmez halde bakıyordu bir başına bulunduğu çiçekçiye. Okunmuş onca kitap, dinlenmiş onca plak ve kaset, çalınmayı bekleyen değerli bir piyano, mis kokulu çiçekler...

Başının ağrıdığını hissetmişti. Sığmaz olmuştu bedeni küçük dükkana. Uzun süredir bu denli düşünmeyi bırakan biri olarak dengesi şaşmış, o an için zamanın geriye doğru akmasını ve henüz onlu yaşlarındayken büyükannesiyle çiçek tarlalarında koştukları zamanda takılı kalmak istemişti.
Koşmak hep iyi gelmişti o günden beri.

Telefon kapandığında henüz gün doğmadan açtığı çiçekçiyide kapatmıştı Wonbin. Gökyüzü maviydi fakat güneş henüz yoktu ortalıkta. Yavaş olan adımları baş ağrısının şiddetiyle hızlanmıştı.

Düşünmek hep yorucu olmuştu ruhu için. Gençlik paylaşılabilse keşke diye geçirmişti içinden. Büyükannesine verebilirdi onu böylece. Koşuyordu şimdi. Büyük parlak gözlerinde çaresizlik ve hüzün vardı sadece. Bu iki duygunun verdiği yorgunluk yer edinmişti güzelim yüzünde.

Çocukken sık sık ziyaret ederdi büyükannesini. Bu nedenle iyi bilirdi yaşadığı kasabayı. Büyüdükten sonra değişiklikler olsa bile aynı kalan şeylerden biri çiçek tarlalarını gören çimlik bir tepeydi. Çiçeklerin arasından geçerek ulaşılırdı.

solan bitkiler ve birazda güzelim gülümsemeler / hanibaniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin