16122023
~~~
Güneş neredeyse doğacaktı. Büyükannesinin çiçekçisini iki gündür kapatmıyordu Seunghan belki gelir diye.
Fakat yoktu. İçindeki endişe tohumu çoktan filizlenip bir ağaca dönüşsede hiçbir şey yapamamıştı.
"Sesin neden kötü geliyor senin?"
Büyükannesinin telefonun ucundan sorduğu soruya karşı dışarıyı izlemeyi bırakıp içeriye girerken yanıtlamıştı endişelenmesin diye.
"Erken uyanmaya hala alışamadığımdandır."
Gülmüştü yaşlı kadın. Güneş, büyükannesinin neşeli sesiyle anlattıkları eşliğinde doğmuştu. Çiçekçi hiç olmadığı kadar insanla dolup taşmışken ay görünüp gökyüzü yıldızlarla dolduğunda bile Seunghan gelmemişti.
Çiçek tarlasındada yoktu. Şimdi öylece uzandığı çimlerin üzerinde burnuna gelen tek koku gece açan çiçeklere aitti. Saç tutamlarını okşuyordu esen rüzgar, huzurlu geçiyordu günleri. Telaştan çok uzaktı ve yalnızca gençliğiyle başbaşaydı.
Kişiliği gereği fazla arkadaş edinemese bile yalnızlıktan şikayetçi değildi. İnsanlarla bir problemi olmadığı gibi insanlarında onunla bir problemi olmamıştı. Monotonluğu ve sakinliği severdi. Zaten kurduğu dünyası bunlardan uzaklaştı diye tersine dönmüştü.
Uyumsuz biride değildi. Tüm bunlara alışır ve kendi yolunda ilerlerdi normalinde. Fakat gençliğin karmaşasıyla tanışması gibi sanki henüz uykusundayken omuzlarından tutup nereye gideceğini, yüzme bile bilip bilmediğini sormadan atmışlardı derin bir okyanusun ortasına tüm varlığını.
Zoruna giden, uyum sağlamaktan kaçındıran, ruhunu huzursuzlandıran buydu işte. Nefret etmezdi bile okyanustan. Korkmazdı derinliğinden. Bir çok şeyden korksa bile eğer ilerlediği yolda yapması gerekiyorsa gözünü kırpmadan yapardı her şeyi.
Fakat dünya onu bilmediği bir okyanusun ortasına bencilce attıktan sonra gidebileceği bir adayı, belki geçebilme ihtimali olan balıkçı teknelerini dahi kaldırmıştı ortadan. Yüzme becerisinide almıştı elinden. Battıkça daha da batmıştı derinliğe. Nefessiz kaldığında bilincini kaybedip sonsuz bir huzura dahi kavuşamamıştı üstelik.
Sürekli yenilenip durmuştu nefessizlik hissi. En çokta bu yormuştu Wonbin'i.
"Hey. Nefes al."
Omzunda hissettiği elle korkuyla açılmıştı göz kapakları. Gökyüzü yerine Seunghan'ın yıldızlarıyla buluşmuştu gözleri.
Gencin endişeyle çıkan sesi kulaklarında çınladıktan sonra ne zaman tuttuğundan habersiz olduğu nefesi buluşmuştu esintili geceyle ve burnu dolup taşmıştı çiçeklere karışmış Seunghan'ın kokusuyla.
Ağırlaşmıştı göğsü ve zor olmuştu kendisine gelmesi.
"Sen iyi misin?"
Kafasını olumsuz anlamda sallayarak doğrulurken sertçe vurmuştu varlığıyla korkutanın omzuna. Ve söylenerek gerilemişti Seunghan.
"Korktum!"
"Nefes almıyordun!"
İkiside afallamış ve bitkin görünüyordu. Wonbin ani doğruluşu yüzünden dağılan saç tutamlarını geriye doğru tararken Seunghan omzunu tutarak şaşkınlığını gizlemekten geri durmamıştı.
Wonbin'in göğsü inip kalkmayı durdurmuştu ve parmağıyla nefesini kontrol ettiğinde bile hissedememişti. Bilincini kaybettiğini düşünüp seslendiğinde ise büyük gözlerin aniden açılışıyla daha da korkmuştu.
"Bende korktum."
"Neredesin günlerdir?"
"Ne?"
Kaşları çatıktı kendisininki gibi. Refleksif bir şekilde çıkmıştı "ne" kelimesi dudakalrından. Endişelendiğini tahmin etmek zor olmamıştı elbette.
"Buradayım."
"Kaybolup gider misin hep böyle kafan estiğinde?"
"Nefesini tutup durur musun hep böyle kafan estiğinde?"
Gülmüştü Wonbin. Gözlerini kapatmıştı kendisiyle aynı şeyleri farklı zorluklarla hisseden Seunghan. Sorusunu ayna gibi yanısıtışıyla anlamıştı bunu Wonbin.
"Kaçmak ve uzaklara gitmek zor geldiğinde çiçekçiye gelebilirsin. Evini ellerinden almışım gibi hissediyorum sen orada yokken."
Gözlerini açmadan sakince kafasını sallamıştı sadece sessizliğe ihtiyacı olan. Konuşursa ağlardı sanki. Zayıftı.
Wonbin'in gözleri ise yüzündeydi hala. Endişelenmişti onun için. Tuhaf bir özlem duygusu büyük bir dalga gibi çarpmıştı ruhunun kıyısına, güzelim kokusunu duyduğunda.
"Sende..."
Fısıltı gibi çıkmıştı Seunghan'ın sesi. Fakat duyabilmişti Wonbin onu.
"Nefes alabilirsin burada. Yanında olurum ben."
Gün doğana dek açmadı güzelim gözlerini Seunghan. Dilediği gibi sessizliği paylaştılar öylece. Ve çimlere, gökyüzündeki yıldızları izlemek için uzanan Wonbin, yıldızlar kaybolana dek çimlerdeki yıldızını izledi öylece.
En nihayetinde şöyle fısıldadı şair, ruhu saf sevgiyle sarhoş olmuş olanın kulağına.
Siz, yıldızlar,
Sizden değil mi, sevenin, sevgilisinin çehresine tutkusu? Onun saf yüzüne o içten bakışı, saf yıldızdan değil mi?~~~
01012024
alıntı, duino ağıtları / Rainer Maria rilke
SYGLR
SVGLR
ŞİMDİ OKUDUĞUN
solan bitkiler ve birazda güzelim gülümsemeler / hanibani
Fanfiction"Belki de çiçeklerle sohbet etmiyordur?"