5 ✿

59 7 31
                                    


03122023

~~~

"Erkenden kapatmıyor muydun?"

Wonbin telefonuyla ilgilenirken çiçekçinin açılan kapısına tepkisiz kalarak, kafasını kaldırmadan sormuştu.

"Kapalı yazısının başka anlamı var mı?"

Seunghan, kendisine yöneltilen soruyla gülmüştü. Wonbin'in değerli çiçekçisinin içerisinde bu denli özgür oluşunu kıskanarak soğuk havayı ardına alıp kapıyı kapatmıştı sonra. Güzelim kokusu çiçeklere karışarak dolmuştu Wonbin'in burnuna.

"Işıklar hala yanıyorsa ve kapı kilitli değilse önemi kalmıyor."

Anlıyormuşçasına kafasını sallayarak telefonunu kapatıp doğrulmuştu oturduğu yerden gözleri büyük olan. Pekte iyi görünmüyordu Seunghan.

"Dünya yükü yine kafana bindiği için uyuyamadın mı?"

Çekinmeden adımlamıştı uyuyamayan. Ve öylece durmuştu gıcırdayan tahta zemin eşliğinde piyanonun önünde.
Wonbin'in sorusuyla ise kaşlarını çatarak dönmüştü ardına. Bu büyükanneye zamanında yazdığı mektuplarından birinde kullandığı  cümleydi. İşaret parmağını kıstığı gözleriyle gence doğrultmuştu.

Şu sıralar dünya yükü kafama binmiş gibi ağırlığında uyuyamıyorum Bayan Park. Dostluğunuzu ve herzaman açık tuttuğunuz çiçekçinizi özledim. Çiçeklerinizin kokuları baş ağrılarımı dindirir, sohbetinizle iyileşirdim. Sizi şimdiden özledim. Dostunuzu çok bekletmeyin lütfen!!"

"Mektuplarımı okuyordun değil mi?"

"Senin benimkileri okuman gibi."

Mektuplar aracılığıyla birbirleri hakkında hemen hemen her şeyi bilip farkında oluşları aynı anda güldürmüştü ikisinide. Yüz yüze gelmeden tanışmak bu olsa gerekti belkide. Wonbin onun için açık tutmuş çiçekçiyi. Biliyordu uyuyamadığını ve endişelerini.

"Bildiğin ne varsa şu an dökmen gerekiyor."

Wonbin omuz silkerek işaret etmişti gencin önünde durduğu piyanoyu.

"Büyükannemin sürekli bahsettiği şu bestelerinden birini çalmalısın önce."

"Birde anlatılanlar var desene."

Gülmüştü Seunghan'ın son cümlesiyle.
Hasta olmasına rağmen sohbetten kaçınmamıştı bu sefer. Wonbin'in yedek anahtarı tereddüt etmeden vermesinden olsa gerek çiçekçiye gitmek konusunda tereddüt etmemişti hiç.

Piyanonun yanında çiçeklerin ve bitkilerin arasında sıcacık bir şekilde duran tekli kanepeye oturarak kafasını geriye doğru yaslayıp gözlerini kapamıştı sonra.

Bayan Park'a içinde bulunduğu her yeri dünyanın en huzurlu köşesine çevirdiği için teşekkür etmişti içinden. Yalnızca bir çiçekçiydi fakat Seunghan orada kitapların arasında kaybolup sindiği koltukta saatlerce otururken çiçek kokularıyla uykuya dalabilirdi. Piyanonun sesiyle uyanabilir ve dilediği müziği dinleyebilirdi.

Şimdi erken kapatacağını söylemesine rağmen uykuları kaçan için bekleyen güzele minnettardı.
Hiçbir yere sığamadığı dünyada sığınabildiği tek yerin kapılarını kapatmadığı içinde...

"Teşekkür ederim."

Cevap alamamıştı teşekkürüne. Bir süre sessizliği paylaşmışlardı öylece.

"Gençliğini kıskanıyorum."

Wonbin'in dudaklarının arasından çıkan cümle bozmuştu yalnızca nefes alışverişlerinin duyulduğu ortamı. Ne dediğini anlayamayan Seunghan'ın gözleri aralanmıştı sonra. Kendisine kıyasla kapalıydı Wonbin'in gözleri.

Kollarını göğsünde birleştirmiş ayağıyla zeminde sessiz bir ritim tutmuştu. Uzun saç tutamları perdelemişti gözlerini. Yalnızca kıpırdayan dudakları belirgindi ve parlıyordu boynundaki yıldız kolyesi.

"Büyükannemin dostu hakkında söylediği ilk şey buydu bana."

Yorgunca bir nefes almıştı Seunghan, dünyanın yüküyle dolmuştu bu sefer göğsü. Vermek zor olmuştu aldığı nefesi.

"Sevgi ve hayat dolu, doya doya yaşıyor hayatının her bir anını, mutludur hep. Tanısan çok seversin derdi."

"Banada hep çok huysuz bir torununun olduğunu anlatır dururdu."

Konuyu sakince ve zahmetsizce çevirişine yandan bi gülüş sunup gözlerini açmıştı Wonbin. Kaşları hafifçe havalanırken gülmüştü mayışmış Seunghan.

"O hergele yok mu, hep soğuk soğuk bakar insanlara!"

"Hergele?"

"Haberin yok mu beni senden daha çok sevdiğini bile söylemişti?"

"Hey!"

"Seunghan keşke torunum sen olsaydın."

Çiçek saksılarının kenarında duran renkli küçük taşlardan birini kafasına yediği anda şaşkınlıkla sindiği koltuktan doğrulurken Wonbin'in sıcak gülüşüyle karşılaşmayı beklememişti.

Kesinlikle gülünce çıkan elmacıkları, kısılsada büyük güzellikleri kaybolmayan parlak gözleri ve her hareketinde savrulup duran saç tutamları... Şüphesiz hep Bayan Park'tan dinlediği, mektuplarda okuduğu o güzel gence aitti.

"Başka ne anlatıyordu?"

"Bir genç var tanıdığım. Böyle senin gibi hissettiğinde fazla düşünmemek için koşar hep."

"Yeterince yorgun değilmişiz gibi..."

"Öyle söyleme. Gençliğin en büyük hazinesidir koşarken yorulmamak."

"İşe yarıyor muymuş yani koşmak?"

"Öyle söylüyor. Deneyemeyecek kadar yaşlı olsamda dostuma önereceğim kadar eminim."

"Güvendiğiniz biri olmalı."

"En az senin kadar. Tıpkı senin gibi kocaman bir kalbi ve tertemiz bir ruhu var."

"Benim kadar yakışıklı değildir ama."

Yaşlı kadın samimi bir kahkaha sundu karşsında küçük çocuktan farksız olan dostuna.

"En az senin kadar güzel."

"Benden başka dostlarınızın olduğunu bilmiyordum."

"Park Wonbin. Torunum. Umarım ki bir gün tanıştırabilirim sizi. Senin düşünceli kafan için anlatacak harika masallar var onda. Gökyüzünün masalını dinlemelisin hatta."

"Ha?"

Hafifçe irkilerek omuz silkerken kafasına isabet eden küçük taşı parmakları arasına alıp ayaklanmıştı.

"Çok sevmiyor seni o yüzden pek anlatmıyordu."

"Hong Seunghan."

Uzattığı için üzerine yürümeye başlayan bedenden kahkaha atarak kaçarken çoktan çiçekçiden dışarı atmıştı bedenini.

"Hasta olan ve dünya yükünü taşıyana bak."

Ellerini cebine atmış kendisine yargılayıcı bakışlar atarak söylenene karşı omuz silkerken soğuk havayı hafiflemiş bir ruhla içine çekmiş ve gözleri gözlerinde olana bakarak aralamıştı dudaklarını.

"Bir gün bana Gökyüzünün masalını anlat. Bende sana bestelerimi çalayım."

~~~

06122023
Syglr
Svglr

Riize ı çok seviyorum

solan bitkiler ve birazda güzelim gülümsemeler / hanibaniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin