9 ✿

41 3 20
                                    

14122023

~~~

"Baksana büyükanne bu kadar tembel olduğunu biliyor mu? Çiçekleri dışarı çıkarmamışsın bile..."

Sona doğru kısılan sesi, güzelim gözleri uyuyan Wonbin'i bulduğundandı. Öylece çiçekçiyi açıp hiçbir şey yapmadan sindiği koltukta oturduğuna göre geleceğinden emin olduğu kişiye bırakmıştı tüm işi.

Uzun saç tutamları dağılmış, alnı görünür kılınımıştı. Yüzünde saf bir huzur ve dudaklarında ince bir gülümseme vardı. Büyük gözleri kapalı olduklarından yıldızlarını sunmamıştı henüz dünyaya. Boynundaki zarif yıldız kolyesi parlıyordu bunun yerine.

Huzurlu bir uyku çekiyormuş gibi görünüyordu. Uyandırmak bir kenara dursun, çıkarabileceği ufak bir tıkırtı yüzünden dahi uyansın istememişti Seunghan.

Geri dönmeyi düşünsede, yapamamıştı bir şekilde.
Uyansın istemesede şimdi kapalı olan güzelim gözlerini görmek istemişti nedensizce. Yıldızlarına bakıp rüyasında ne gördüğünü sormak istemişti.

Bu nedenle çiçekleri teker teker dışarı taşımış, çiçekçinin rutin işlerini halletmişti sessizce. Uyuyan Wonbin'in uyanmasını beklemişti işi bitinceye kadar. Karşısına geçtiği piyanonun önünde öylece otururken uyuyan bedeni izlemişti sadece.

"Merhaba açık değil mi?"

Çiçekçinin açılan kapısıyla kafasını yüzüne esen rüzgara çevirmiş gelen müşteriye selam vererek ayağa kalkmıştı.

"Birkaç ayçiçeği alacağım."

Kapının açılmasıyla küçük dükkanı dolduran rüzgar Seunghan'ın çiçeklere karışmış huzurlu kokusunu uyuyanın burnuna taşımıştı. Esinti soğuk olduğundan irkilsede tanıdık koku rahatsız etmemişti. Varlığıyla uyanmak ruhunu hafifletmişti.

"Bayan Park henüz yok değil mi? Torununun ilgilendiğini söylediler."

Elindeki ayçiçekleriyle onaylamıştı müşteriyi. Gözleri uyuyan bedeni işaret etmek için Wonbin'i bulduğunda ise görmek istediği yıldızlarla karşılaşmayı beklemediğinden duraksamıştı bir süre. Uyanmış öylece kedisini izliyordu söz konusu kişi.

"Yakında dönecek."

Çiçekçiye gelen yabancının kısa sohbeti çok geçmeden bittiğinde uykulu olan yeniden dönmüş gibiydi rüyalar alemine. Büyük güzelim gözleri Seunghan bakmaya doyamadan kapanmıştı kısa sürede.

"Uyanma niyetin yok mu?"

"Yok."

Fısıltı gibi güçsüzce çıkmış kısa yanıtına karşı gülmüştü Seunghan dağılan saç tutamlarını geriye doğru tarayarak piyanonun başına otururken.

"Biraz gürültü yapalım o zaman."

Parmaklarını tuşlarda gezindirdiğinde ise uykulu olan açamadığı büyük gözleri ve sıcak bir gülümsemeyle sakin bir ooo nidası çıkarmıştı ağzından. Halsiz şaşırışı yine güldürmüştü masalının kahramanını.

Yorgundu. Gözlerini Seunghan'ın gülüşünü görebilmek için açmak istese bile yapamayışından anlamıştı bunu. Bilincinin tamamen kapanmaması için bir uğraş veriyordu içinde.

Uzun zamandır çalınmayan piyanodan yükselen müzik, güzelim saç tutamlarını okşamıştı sanki Seunghan'ın yerine. Gürültüden çok, huzurlu bir ninniydi şimdi daha önce hiçbir yerde duymadığı beste. Yoğun bir ağırlıkla başlamış, hafif notalarla sona ermişti sakince.

"Çiçek tarlası."

Anlayamamıştı cümlesini. Sessiz çıkmıştı çünkü sesi. Uyduğunu düşünmüş olmalıydı ki kendince mırıldanmıştı öylece.

"Bestenin adı. Bu o çiçek tarlasını keşfettiğim ilk gün burnuma dolan kokuların yansıması."

Öksürükleri göğüs kafesini yerinden sökmeye yetecek kadar canını yakmaya başladığında parmakları arasındaki sigara öylece yeri boylamıştı. Arkadaşları sandığı insanların dalga geçişleri arasında neler olduğunu anlamaya çalışırken ağrıyan başıyla çevresini yoklamıştı.

Hayır ilk defa sigara içmiyordu. İlk içişi dahi bu denli öksürmesine neden olmamıştı. Nereden geldiğini bilmediği bir kokunun burnuna dolmasıyla kesilmişti nefesi. Buydu başına aniden saplanan ağrının ve öksürüklerinin nedeni.

Yüzüne esen her rüzgarda varlığını belli eden koku midesini bulandırmaya başlamıştı. Sigara ve kayıp gitmekte olan gençliğin kokusuna karışmış huzur, varlığına ağır gelmişti.

İlk gençliğin, çocukluğuna henüz veda etmiş olan insanların zorluklarla başa çıkış yolları hep ayrı olmuştu. Şimdi içinde bulunduğu durum midesini bulandırmıştı Seunghan'ın. Kendi kokusu dahi tiksindirmişti ruhunu.

Ardına bakmadan nereden geldiğini bilmediği kokuyu bulmak için koşmaya başlamıştı sonra. Bacakları ağrırken, zaten yerinden çıkmaya hazır olan güçsüzleşmiş ciğerleriyle koşmuştu bir süre.

Suratına bir tokat gibi çarpmıştı temiz hava. Ağlamak istemişti zayıflaşmış kalbiyle. Yeniden çocukluğuna dönmek, anne ve babasının yanında olmak istemişti.

Burnuna huzurlu kokuyu taşıyan rüzgar ise kıyamamıştı ona. Kırgın gencin saçlarından öpmüş ve ince beline sarılarak durdurmuştu onu bulmak istediği yerde.
Çiçek tarlalarını gören küçük tepenin hemen önünde...

Yalnız değildide üstelik.
Yaşlı bir kadınla kahkalarla dans eden gençte parçasıydı yalnızca huzurlu kokuların yükseldiği çiçek tarlasının.

"Ruhuma iyi gelen her şeyle o gün orada tanıştım."

Tuşlardan çektiği parmakları nedenini bilmediği bir duyguyla hafifçe titremeye başlamıştı. Heyecan diyebilirdi belki buna. Ya da zihnine üşüşen anılarının yoğunluğunun bir yansımasıydı. Emin olmak zordu.

Ses vermemişti Wonbin. Fakat uyumamıştıda. Doyamadan bitmişti Seunghan'ın bestesi.

"Hayatımda ilk defa o gün nefes aldığımı hissettim."

Yavaşça açılmıştı izlediği bedenin gözleri. Belli belirsiz bir gülümseme vardı yine dudaklarında.  Kafasını Seunghan'ın ne hissettiğini anlıyormuşçasına sallamıştı iç çekerken. Fısıldamıştı sonra.

"Nefes almak için sakinleşmek gerek."

Yoğunluğu ağır olan bestenin sakinliğinin nedeni buydu. Wonbin'in uyku ve uyanıklık arasında dinlerken derinlemesine bir anlam çıkaracağını düşünmemişti bile. Burnunun ucunu sızlatmıştı bu ince değer.

"Nefes almaya çalışıyordum ve yapayalnızdım."

Dürüst cümlesiyle gülümsemişti Wonbin. Sonunda doğrulacak gücü bulduğunda ise, piyanonun başında oturanın güzelim keskin gözlerine bakmıştı daha yakından.

"Hepsi geçti mi şimdi?"

Omuz silkmişti Seunghan. Emin olmasa bile öyle hissediyordu. Ve bu nefes alması için yeterliydi.

"Artık nefes alabiliyorum. Ve yalnız değilim."

~~~

16122023
Syglr
Svglr

solan bitkiler ve birazda güzelim gülümsemeler / hanibaniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin