25. BÖLÜM

40.4K 1.8K 140
                                    

Yerdeki cam kırıklarını faraja topluyordum.

Şükür ki kış değildi ve babam bu gecelik camı naylonla kapatmış, yarın için de Kırsak'tan camcı Hasan'ı çağıracaktı.

Camların şangırtısı hariç ev sessizdi kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Babam dalgın halde kendini dışarı atmış, annem ise bembeyaz kesilmiş ve öylece de koltuğa yığılmıştı. Yüzü kefen gibiydi.

Bu camları temizlemek de bana düşmüştü.

"Bu sana bi'şey eder Aden..." diye mırıldanan annemin gözleri boşluğa dalmış, bana hitaptan ziyade, kendi kendine sesli düşünüyor gibiydi.

Yüzümü anneme döndüğümde annem dalgın dalgın mırıldanmaya devam ediyordu.

"Kafayı yemiş kadın... Manyamış o... Eline bıçak mıçak alu, her şeyi de ider bu..."

Başımı olumsuz anlamda salladım ve en az annem kadar durgun bir halde cevap verdim.

"Etmez anne."

Gözümün önüne Munise'nin bana bakıp ardından bakışlarını çikolataya indirdiği an gelmişti.

En sevdiğim çikolatayı, küçüklüğümden beri düğünde mevlütte denk düştüğümüz Munise ablanın bilmesine şaşırmazdım da Mustafa'nın zaten biliyor olması beni gerçekten şaşırtmıştı. Bir de ondan sütlü çikolata isteyen benim, onun açısından bakıldığı zamanki laubaliliğim de cabası...

Bu merasim tek şaşırdığım bir çikolata olsaydı keşke...

Emin olduğum bir şey vardı ki; "Munise bana bir şey yapacak olsa bu gece bana, bu canhıraş haliyle saldırırdı, durmazdı anne," dediğimde anneme de bundan söz etmiştim.

Annem dalgın bakışlarını bir şey isteyecek gibi bana döndürdü.

"Vazgeç kızım, vazgeçelim," dedim başını hadi der gibi sallarken.

Bu ani dönüşle afallamıştım ve annemin dediğine sessiz sessiz üç beş saniye baktım. Düşünemiyordum, aklım karman çormandı. Ve aklımda yanan tek şey Mustafa'nın yağmurun altında bana söyledikleriydi.

'Söz verdim, söz aldım. Bozmam, bozdurmam.'

Mustafa'nın elinde çiçekle kapıdaki hâli ve bunu kara bir gölgede bırakan ahırda gözleri yaşlı Melike'nin hâli.

"Olacakla öleceğe çare olmuyor anne, bu evlilik olursa olur, olmazsa da olmaz zaten," dedim.

Annem bir iki saniye benim ne demek istediğimi anlamaya çalıştı ve kendince bir şeyleri idrak ettiğinde ise kuşkuyla gözlerini kıstı.

"Sen canın yanacağını bile bile kabul ediyen bu işi..."
Hayretle mırıldanmıştı.

Annemin üzerime doğru merakla eğilmesiyle salon bana dar gelmişti.

"Geri kalanı sen toparla anne," dedim farajı sesli bir şekilde yere bırakırken.

Eşikteki şalı üzerime alıp, temiz havaya çıktım rahatlamaya... Dar geliyordu bana dört duvar arası.

Babam benden ön atmıştı kendini kapı önüne. Belli ki ona da dar geliyordu.
Solumdaki babamın geceye bir sigara tüttürüşüne döndüm baktım. Gözlerini düşünceyle kısmıştı. Ruhu ezilmiş gibi omuzları düşmüştü. Yalın adım seslerim kaldırımı okşarken, avludaki uzun iskemlemize oturmuş babamın yanına oturdum.

Ben oturunca derin bir soluk verdi. Diyecek çok şeyi vardı belli ki ama diyemiyordu. Belki de bu evlilikten hiç razı değildi ama diyemiyordu.

Bana dönüp bakmadan gözleri geceye mimlenmişti.
Sigaradan boşalmış dudaklarını kemirdi, gergin gergin.

ADEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin