"sözüne inanıp sahile gelirsin diye bekledim saatlerce, ama sende o göt yok değil mi?"san aniden kapıyı bile çalmadan iş yerindeki odasına damlayan adamın sesini duymayı umursamaz bir tavırla reddetmişti. yüzündeki soğukluk, dışarıdaki karanlığa ufak ufak yağarak beyazlığıyla renk katan karın soğukluğuna diz çöktürürdü. wooyoung'a göz ucuyla bile bakmamış, gözleri elinde tuttuğu kağıttaki yazıların üstünde gezmeye hiç ara vermeden devam etmişti.
"çık dışarı." dedi yalnızca, katı ve kalın ses tonuyla.
gri ceketi sandalyesinde asılıydı, beyaz gömleğinin ilk düğmeleri açıktı ve gri kravatı neredeyse boynundan düşecek kadar bollaşmıştı. duruşmadan çıktıktan sonra direkt buraya geldiği aşikardı lakin geriye yatırılmış saçları duruşmadaki kadar düzgün değildi. bozduğu belli oluyordu sadece birkaç tutamı alnına düşmüş kaküllerinden.
"söylemeyeceğim, demiştin. duruşmada ilaç konusunu açmayacağım, demiştin. ikimizin arasında bir sır olarak kalacaktı." derken sinirinden dolayı hızlıydı wooyoung'un san'a yaklaşan adımları.
"ikimiz de birbirimize güvenmememiz gerektiğini bir kere daha anlamış olduk."
"neden söyledin?" dedi, ellerini kağıt, belge ve dosyalarla kaplı masaya sertçe vurup. tam karşı tarafında üstüne doğru eğilmişti san'ın.
"ne yüzle karşıma geçip bunun hesabını sorabiliyorsun?"
bağırdı san, aniden ayaklanıp. tıpkı wooyoung'un yaptığı gibi ellerini masaya vurarak incelediği kağıdı bıraktı masanın üstüne. böylece eğilip yaklaşmıştı onun yüzüne. az önceki bağırarak kurduğu cümleye nazaran alçalttı sesini, kimseye duyurmamaya çalıştı, yeni sözlerinden önce gözlerini gözlerinin içine dikerek.
"seni taciz etmeye kalkıştığı için dövdüğüm adama darp raporu çıkartmışsın. o gün sizinleyken benim de içtiğimi öne sürdün ve sarhoşken durup dururken saldırmışım gibi gösterdin. yalan söyledin, ben de karşılığında doğruyu söylemeliydim. yaktığın başımı kurtarmam gerekti, anlıyor musun? seni başka insanlardan korumak için açtığım davada, kendimi senden korumak zorunda kaldım lan!"
kesilmişti konuşması, lakin bakışlarından anlaşılıyordu sözlerinin yarım kaldığı. aklının en derin köşesinde, dilinin ucundaydı fakat söylemekte zorlandığından sessizce gözleri birbirine konumlu hâlde beklemişti bir müddet.
"onu korumak için beni ateşe attın. sen... bu piçe aşıksın, değil mi?"
"ne?" fısıldadı hayretle, kısıldı wooyoung'un gözleri. endişeli bir gülüş belirdi gergin dudaklarında, ardından hızla silindi.
"hayır... tabii ki aşık değilim. sana söyledim, intikamımı başka şekilde planlamıştım ve gerçekleştirebilmem için serbest olmaları gerekiyordu."ikna olmamış gibiydi savcı, zira bakışlarındaki sertlikte hiçbir eksilme yoktu.
"bir süre karşıma çıkma."kafasını iki yana sallayıp doğrulurken sandalyesine astığı ceketi aldı ve üzerine geçirdi. wooyoung'un gitmeyeceğini bildiğinden giden taraf olmayı seçmişti, bilakis duruşmadaki tartışmaları yeterli gelmişti savcı için, daha fazlasına sabrı da gücü de yoktu.
"bekle... bu kadar savunmamın tek sebebi buydu, yemin ederim. ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum."
"yani şimdi de intikamını alabilmek için beni kullandığını, hiç düşünmeden harcadığını söylüyorsun... tamam, serbestler işte. kesebiliyorsan kes cezalarını, onlar seni kesmeden önce."
yanından geçerken durup baktı yüzüne yakından. işaret parmağını acıtacak sertlikle göğsüne bastırarak itti birkaç kez.
"ama şunu bil ki karışmayacağım bu sefer. elimi bile kaldırmayacağım senin için. çünkü hak etmiyorsun."