savcım arıyor...
wooyoung çalmakta olan telefonuna baktığında ekrandaki yazıyı görmesiyle devirdi gözlerini. salonda yere uzanmış şekilde kardeşiyle boyama yaptığı kalemleri elinden bıraktı, kapıya yöneldi.
kapıyı araladığında tam karşısında duruyordu san, iki eli pantolonunun ceplerinde, tek omzu kapıya yaslıydı. saçları her zamanki gibi geriye taranmıştı, üstündeki kıyafetlerin siyahlığı ve kabanının grisiyle uyumlu renkleri olan görkemli bir maske kaplıyordu yüzünün yarısını. sadece soğuktan üşümesiyle daha da pembeleşmiş dudaklarındaki yandan ufak sırıtış ve çekik toprak gözleri belliydi.
"siktir, bu maske... o adam sen miydin?" dedi wooyoung, şaşkınlıktan dolayı yükselen ses seviyesi ile. gözleri ona cehennemi yaşatmasından korktuğu sırıtan dudaklarda takılı kalmışken.
kapının tam eşiğinde durduğunu yaşadığı şaşkınlıktan dolayı fark edememişti. ve tabii ki san'ın maskeyle, kendinden emin ifadesiyle fazla çekici görünmesine kapılıp gitmesinin de etkisi vardı bunda. san zili çalarak ses çıkardığında amacına ulaşarak kendine getirmişti irkilen wooyoung'u.
"bu zilin kullanım kılavuzunu yollayacağım sana."
söylene söylene geri çekildiğinde gülerek içeri geçmişti san. yerde uzanıp kendi kendine şarkı söyleyen, ayaklarını havada bir ileri bir geri götürürken boyama yapan kyungmin'e doğru yaklaştı. öyle tatlı gözüküyordu ki, savcının gülüşü yerini içten bir tebessüme bıraktı.
"merhaba ufaklık."
kyungmin birinin ona seslendiğini fark edince kafasını kaldırıp baktı karşısında çömelen adama. hatırlamamasına imkan yoktu, ne zaman kötü hissetse bir anda ortaya çıkan bu adam artık onun gözünde bir kahramandı. asık suratı hemen değişip büyük bir samimiyetle gülümsemiş, iri gözleri daha da irileşerek tüm parlaklığıyla bakmıştı.
maskesini yüzünden çıkardı san ve gerçekte kim olduğunu gösterdi. kollarını iki yana açtığında kyungmin hiç bekletmeden uzandığı yerden kalkmış, koşarak atlamıştı kucağına.
"san hyung!"san'ın kolları arasında ufacık kalmış minik bedeniyle öyle mutluydu ki kyungmin, yüzünden okuyabiliyordu bunu wooyoung. heyecanı gözle görülebilecek düzeydeydi. onları böyle izlemek kalbinden bir sıcaklık yaymıştı tüm vücuduna, kar soğuğunun ortasında.
"kapının önünde büyük bir kutu var. onu içeri sokar mısın?"
san'ın söylediği şeyin ardından wooyoung kafasını çevirip baktı kapının eşiğine, yaklaştığında fark etti kutunun üstünün rüzgardan açıldığını. içinde yılbaşını temsil eden renkler ve süslemelerle kaplı olan paketli birçok hediye bulunuyordu. samimi bir tebessümün dudaklarına oturmasıyla kısıldı gözleri.
"demek verdiğin sözü tutmuşsun savcı."kutuyu alıp eve girdiğinde onları koltukta oturup konuşurken gördü. san koltuğa neredeyse yatarcasına yayılıp bacaklarını olabildiğince aralamış, kyungmin'i sağ baldırına oturtmuştu. bu hâli oldukça çekiciyken yetmezmiş gibi eli de bacak içinde duruyordu.
kyungmin'in bileğini tutup yukarı sıyırdı kazağının kolunu, bilekliğe baktı.
"yemeğe geldiğimizde uzun kollu giydiğin için görmemiştim bunu. görseydim hemen hatırlardım. ama sen de resmen kocaman olmuşsun, abin iyi bakmış."kyungmin hızla salladı başını aşağı yukarı.
"babam hep işiyle meşgul, benimle abim çok ilgileniyor. derslerimde yardımcı oluyor, oyunlar oynuyor...""biliyorum, o iyi bir abi."
wooyoung geldiğinin farkında olmayan ikilinin onun hakkında konuştukları şeyleri duyduğunda silinmeyen tebessümü ile sessiz kalmaya devam etti. kollarını göğsünde birleştirip sırtını duvara dayadı.
"ne boyadığınıza bakabilir miyim?"
kyungmin yerdeki boyama kitabını alıp san'a uzatmıştı hiç tereddüt etmeden. yan yana olan sayfalardan hangisini wooyoung'un boyadığı çok belliydi, çizgileri hiç taşırmamıştı lakin tıpkı çocuklar gibi her şeyi kendi rengine değil de canının istediği renge boyamıştı. çok renkliydi sayfa, ancak her rengin en koyu tonuna bürünmüştü. san uzun uzun inceledi, çünkü bu sayfa ona wooyoung hakkında birçok şey anlatıyordu.
kyungmin'in wooyoung'u fark etmesiyle bağırışı san'ın tüm dikkatini dağıttı. kitabı koltuğun üstüne bıraktı ve hediye kutusuna koşan çocuğun peşinden gitti.
"onlar benim için mi?"
"yanına gelmediğim her Noel günü için ayrı bir hediye."
öyle mutlulukla dolmuştu ki, yerinde duramayıp zıplamaya başlamıştı küçük oğlan. hemen paketlerden birine uzandı ve heyecanla açtı. hepsini açana kadar hiç ara vermemiş, her birinde sevinçli teşekkürüyle öpmüştü san'ı.
çocuktan gözlerini alabildiğinde ve kafasını wooyoung'a çevirdiğinde, wooyoung'un gözlerini ondan alamadığını fark etti san. çoğu zaman sert öfkeyle birleşen gözleri bu kez yumuşak hislerle bakıyordu birbirine. dudakları gergin değildi ikisinin de, wooyoung'un gülümseme çizgilerinin varlığına ilk defa şahit oluyordu savcı. hipnotize olmuşçasına bakakalmıştı bu güzel ayrıntıya.
"hadi ağaç süsleyelim."
"ne? gerçekten mi? ama babam kızar."
"hayır, ben babana kızarım." dedi san, çocuğun yumuşak yanağından makas alıp göz kırparken. ardından döndü tekrar wooyoung'a. kyungmin'in tatlı heyecanı onların üstüne de sıçramış, bulaştırmıştı.
"nereye yapalım?""camın yanındaki köşeye yapalım. ama bekle, önce yere puf atayım, rahat rahat süsleriz. kahve de yapıp geleyim, süslerken içeriz."
"güzel olur."
san'ın gözü kyungmin'de, hediyelerin içinden çıkan büyük uçağı tek elinde tutup uçuruyormuş gibi yaparken odanın içinde koşuşundaydı. kardeşini gülümseyerek izleyen adamın yanından geçerken parmak uçlarında yükselip kulağına yaklaştı wooyoung. söylemek istediği şeyi fısıldamadan önce beklemişti bir süre.
"teşekkür ederim, savcım."ondan güzel bir şey duymak mı? san'ın şaşkınlığını üstünden atması bir hayli sürmüştü pek âlâ.
"oh, san?.. hoş geldin oğlum."
"oğlum" kelimesi yine birçok kez yankılandı içinde, en derinlerinde. odasından çıkıp aralarına karışmış üvey babasına yalnızca başını hafifçe eğerek selam verdi. doğrulduğunda söylediği ilk şey "sizinle biraz konuşabilir miyiz?" olmuştu.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
•••
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
"san nerde abicim?"
"balkonda babamla konuşuyorlar."
"babamla mı?"
wooyoung elindeki sıcak kahveyle dolu kupaları, kafasındaki meraktan doğan soru işaretlerinin sebebiyle masanın üstüne bıraktı ve usul, sessiz adımlarla yöneldi balkona. kendini onlara göstermemeyi planlamış, kapının arkasına yaslanmıştı konuştuklarını duymak adına. lakin sanki orada yokmuşlarcasına bir suskunluk hakimdi.
"bize eşlik etmek ister misin sevgilim?"
san'ın seslenişini duymasıyla yere eğdiği başını aniden kaldırdı wooyoung, büyümüş gözleriyle. nasıl yakalandığını sorgularken aklına geldi, balkondaki camların odanın içini yansıttığı. gözlerini kapatıp dudaklarını bastırdı birbirine içinden kendine küfürler ederken. ardından sahte gülümsemesini takınıp geçti yanlarına. ikisini de ayakta sigara içerken görmüştü. san'ın aralık dudaklarının arasından çıkan dumana öyle kapılmıştı ki, grilik yitene kadar yaptığı tek şey kitlenerek pembe dudaklarını izlemek olmuştu.
"kyungmin bizi bekliyor."
"tamam, geçelim." dedi savcı, yarım sigarasını kül tablasına bastırıp söndürürken.
"fakat sizin baba oğul konuşacaklarınız varmış. ben önden gideyim."⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀