Bölüm 7: Kalp Miğferi

44 17 32
                                    

Erdem Ahuyu kucaklamış koşturup duruyordu:
"Kahretsin! Koca sarayda kimseler yok mu?"
Haber ulaşan hekimler koridorlarda belirdiler. Erdem gözünden yaşlar döküyordu, kucağında en yakın arkadaşı - aynı zamanda sevdiği kız- zar zor nefes alıyordu. Kolu hareket ettikçe mızladığından Erdem kolunu sabit tutmaya çalışıyordu. Büyük ihtimalle kırılmıştı, kim bilir daha neler olmuştu?
Ahu Erdemin kucağında ecel terleri dökerken işkence çektiği odaya doğru yavaş yavaş inen biri vardı.
"Prens Ren! Prenses Ahuya gerekli ceza verildi!"
Ren gülümsüyordu:
"Sakura! Buraya gel!"
Sakura koşa koşa işkence odasına doğru gitti. Odada kimseler kalmamıştı, Ren Sakuraya emir verip yerdeki kan damlalarını aldırdı:
"Mükemmel! Tam işimize yarayacak şekilde."
Ren etrafı gezerken koridordan ağlama sesleri duydu. Kapıdan çıktığında koridorun karanlıkta kalan köşesinde işkence yapmakla görevli gencin ağladığını gördü :
"Sen doğru olanı yaptın!"
Ren 'sözde' teselli ediyordu. Ren gittikten sonra görevli genç ayağa kalktı. Sakura onu görünce yanına gitti:
"Ne o bir de ağlıyor musun? Hâlâ bir bebek gibisin Tolga!"
Mavi gözleri ile Tolgaya göz devirdi ve gitti. Tolga ikisinden de nefret ediyordu.
O an Ahu'nun halini hatırlayınca ziyarete gitmeye karar verdi. Belki onu almayacaklardı ama o Prensesin en azından iyi olduğunda dair minik bir nefes sesi dahi olsa duymak istiyordu. Stresle koridorun başına doğru gitti ve gelişmeleri duyabileceği mesafeye gelmişti. Erdem kapıya vura vura ağlıyordu :
"AHUU!"
Feryat çığlıkları atıyor ve bekliyordu. Tolga Erdemin o halini görünce iyice kötü hissetti:
"Ellerim kırılaydı da o işkenceyi yapmasaydım ona!"
Aslında kendini bu kadar kötü hissetmesinin bir sebebi vardı : Ahuya aşıktı.
Saraya henüz küçük bir çocukken hizmetçiler tarafından evlatlık alınıp saraya getirilmişti. Onu pek tanıyan, bilen birileri olduğu söylenemezdi.
" İmkansız olan aşkıma zarar verdim. Kendimi affetmeyeceğim!"
O an bir karar aldı: Prensese mektup yazıp kendi idamını onaylamasını isteyecekti. Ne de olsa ona zarar vermişti, bu ağır yük ile yaşayamazdı. Ona cezasını bizzat Prensesin vermesini ve intikamını almasını istiyordu.

O yere çökmüş düşünürken Erdem onu fark etti:
"Lan kıza yaptıkların yetmedi bir de buraya mı geldin!? Napıyım ben seni lan!?"
Tolga boyununu büktü :
"Ne desen haklısın, nolur beni cezalandırın artık, vicdanım sızlıyor kalbim kanıyor!"
Erdem iyice öfkelendi:
"Madem pişmansın neden emri uyguladın?"
Tolga'nın ilk defa ağladığına şahitlik ediyordu :
"Mecburdum... Prensesimize zarar vermek isteyeceğim en son şeydir."
Erdem Ahu'nun yanına dönmeye yeltendi ama Tolga onun kolundan tuttu :
"Erdem, ben bedeli ödenmez bir hata yaptım, biliyorum. Bu yüzden bunun cezasını ödemek isterim, Prensesimize vurduğum kırbacın bıçaklarını köreltmiştim. Daha az canını yakacaktı. Senden isteğim şudur ki bana ucu en sivri kırbaçla yirmi kez vurman."
Erdem gözlerini faltaşı gibi açtı:
" Delirdin mi sen? "
Tolga başını iki yana salladı. Bunun üzerine Erdem sakinleşti, çünkü arkadaşına her ne kadar da kızsa Tolga ona emredileni yapmakla yükümlüydü:
" Tolga, bunu yapmayacağım. "
Tolga hışımla ayağa kalktı:
"Erdem, lütfen."
Erdem onun gözlerinin içine baktı. Tolga cidden öfkeli ve deli gibi pişmandı:
"Peki. Yapacağım-"
Tolga bir oh çekti:
"Lakin ola ki..."
Erdem kaşını kaldırdı :
"Ne ola?"
Tolga devam etti:
"Ola ki Prenses ölürse bana dilediğiniz eziyeti uygulayın. Her şeyi hak ediyorum."
Erdem bir anda parladı:
"Öyle bir şey olursa neler yapacağımı gayet iyi biliyorsun."
Erdem Tolganın yanından ayrıldı. Tolga kendine hâlâ kızgındı, ölümünü göze alıp Prensese kırbaç çekmeyebilirdi.

***

Erdem Ahu'nun başında odada bekliyordu.
" Uyan artık Prensesim, Ren'i sevindirme lütfen! "
Bir süre sonra odadan çıktı ve kendi odasına gitti. O sırada koridorda Erdemin gitmesini bekleyen Tolga odaya girdi:
"Prensesim!"
Cevap alamayınca hâlâ baygın olduğunu anladı ve morali çok bozuldu. Yanına gidip öylece Prensesin yüzüne baktı:
"Bir bebek kadar masum ve güzel uyuyorsun Altın Saçlım..."
Ahu'nun saçlarına dokunacak oldu ama hemen elini geri çekti :
"Belki sana dokunmamı istemezsin, haklısın da. Sana bu yaptığımdan sonra beni asla affetmesen de seni ilk tanıdığımdan beri sana aşığım Prensesim. Belki hiç fark etmediniz beni, lakin ben hep size uzaktan uzaktan hayran olan biriydim."
Hayatında üçüncü kez ağlayan Tolga'nın gözyaşı Ahu'nun örtüsüne düştü:
" Çok özür dilerim Prensesim, gözyaşımla örtünüzü kirletmek istememiştim. Size yaptığımdan sonra kendimi affedemiyorum. "
Prensesin örtüsünü mendili ile sildi ve odadan çıkmaya karar verdi:
"Hayatımda ailem dışında ağladığım tek kişisin Ahu'm..."
Gözyaşlarını saniyeler içinde yok ettikten sonra odayı terk etti.
Koridorda bir süre ilerledikten sonra kenarda köşede kalmış odasına gitti ve en eski kıyafetlerini giydi. Ahuya yaptıklarının katbekat fazlasının kendisine uygulanmasını istiyordu. Vicdanı ona ihanet ediyor, susmuyordu âdeta. Yavaş yavaş merdivenlerden indi ve işkence odasında yerini aldı. Erdem de onun peşinden geldi ve kırbacı eline aldı:
"Hâlâ emin misin?"
Tolga başıyla onayladı :
"Hem de hiç olmadığım kadar."
Erdem hızlı hızlı vurmaya başladı, her ne kadar kızmıyormuş gibi görünse de içten içe ona vurmak istiyordu. Tolga ne kadar sert darbeler yerse yesin ne bir ses çıkarmıştı ne de bir gözyaşı dökmemişti. Taşlaşmış bir heykel gibi bekliyordu öylece. Erdem en son yirminci kırbacı attıktan sonra odadan çıktı. Tolga bakışlarını yönelttiği noktadan kaydırmadan öylece yere bakıyordu.
Nihayet elini kaldırıp yaralarına dokundu. Yüzü gözü mor olmuş, kolları ve göğsü kan içindeydi :
"Prensesimin narin teni..."
İşte o an gözünden bir damla yaş düştü. Daha sonra ayağa kalktı ve hiç ses çıkarmadan tek bir sızlanma belirtisi göstermeden öylece odasına gitti.

ALTIN ASIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin