Ahu koridorda ayaklarını sürüye sürüye yürüyordu. Bugün uyumaya hiç niyetli gözükmüyordu, bu yüzden sarayın çok uğramadığı köşelerine gitmeye karar verdi. Ne de olsa yoğun programından dolayı bir daha bu fırsatı yakalayamayacaktı. Merdivenlerden yumuşak adımlarla indi. Resmen nefesi bile gürültü oluşmasına yetiyordu.
"Bu akustiği sinemada arasan bulamazsın"
Kendi kendine söyleniyordu, tam aşağı kattaki koridora varmışken ağır demir kapının kalın zincirlerle kapatılmış olduğunu gördü.
"Daha kalın zincir yok muydu acaba bu ne ya!"
Söylene söylene geldiği yolu geri döndü. Odasına gidecek gibi oldu ama uyumaya niyetli değildi. Bu yüzden ana sarayın hemen yanındaki misafirler için yapılmış minik saraya gitmeye karar verdi. Beraber ders aldığı tüm varisler oradaydılar. Tüm varisler, her sene bir krallığın içinde eğitim alıyorlardı. Bu sene sıra Ehven-i Şer Krallığına geldiğinden herkes buradaydı. Ahu bu durumdan memnun sayılırdı, çünkü ev sahibi Krallığın varisi üstün tutulurdu. Fakat bir yandan da mutsuzdu çünkü yeni diyarlar keşfetmek hoşuna gidiyordu.Bahçede minik adımlarla yürürken nihayet misafir sarayına ulaşmıştı. Sadece koridorlarından minik bir ışık süzülen saray, içinde kimse yaşamıyormuş gibi görünüyordu. Ahu, sarayın bahçesinde yavaş yavaş dolanmaya başladı. Arada bir sarayı inceliyor, beyaz mermerlerden yapılmış taşlarına hayranlıkla bakıyordu. Annesi bu taraflara gelmesine asla izin vermezdi, bu yüzden bugün bir ilki yaşıyordu.
"Büyükannem İlayda buralara ne de çok özen göstermiş!"
Şaşkınla dolanırken sarayın kapısına doğru geldi. Uzaktan kapıyı inceliyordu, kapının yanındaki nöbetçiler Ahuyu görürlerse sarayına geri göndereceklerinden o tarafa gitmemeye karar verdi. Sarayın arkasına doğru yürümeye koyuldu. Bahçedeki süs havuzuna gözü takılmıştı, son derece değerli taşlarla kaplı havuzdaki su yavaş yavaş akıyordu.Sarayın arkasına gittiğinde yere yakın yapılmış pencereler fark etti. Rastgele birini seçip gizlice eğildi, içeride ışık yoktu ama bir gölge görülüyordu. Bir süre içeriyi izlemeye devam ettikten sonra tekrar aynı gölgeyi gördü. Gölgeyi oluşturan kişi ağır ağır hareket ediyordu, Ahu bir türlü yüzünü göremiyordu. Nihayet bir tabureyi aldı ve oturup beklemeye başladı. Dakikalar sonra odanın kapısı aralandı ve içeriye minik bir ışık sızdı. Gelen kişi hemen taburede oturanın yanına gitti:
"Başardın! Nihayet!"
Gelen kişi elini havaya kaldırdı :
"Sessizlik. Önüme bir engel çıktı."
Taburede oturan kalkıp diğerinin omzuna elini koydu:
"Boşver gitsin. Şu işi halledelim."
Başıyla onayladıktan sonra odaya ilk gelen kişi, giydiği siyah ceketten bir parşömen çıkardı :
"Bu ikimizin de geleceğini kurtaracak biliyorsun değil mi?"
Karşı taraf başıyla onayladı:
"Kalem ver, imzalayayım."
Cebinden bir kalem çıkardı ve parşömeni imzaladılar. Parşömeni tekrar kaldırınca konuşmaya devam ettiler:
"Pişman olmayacaksın!"
"Göreceğiz."
El sıkışıp odadan ayrıldılar. Ahu gördüklerine inanamıyordu, bunlar kimdi ve daha önemlisi neyi imzalamışlardı?
Daha fazla ipucu bulabilmek için risk alıp sarayın içine gitmeye karar verdi. Bahçede açık bir pencere buldu ve içeriye girdi. Bulunduğu oda çok tozluydu, bu yüzden dikkatlice hemen oradan ayrıldı. Etrafına pür dikkat bakıyordu, burada bulunması çok riskliydi. Bir süre yürüdükten sonra aniden ayağına bir şey takıldı, bu bir hizmetçiydi. Tam bağıracakken elini ağzına bastırdı ve kendini susturdu. Gözlerinden yaşlar gelmişti, o karıncayı ezmekten bile korkardı. Yavaşça hizmetçinin yanına eğildi ve nabzını kontrol etti. Teni buz gibiydi ve nabızı yoktu, o an ağlamamak için kendini çok zor tuttu. Bu hizmetçiyi o gördüğü kişiler öldürmüş olmalıydı. Bulunduğu yerdeki tehlikenin iyice farkına varınca en hızlı biçimde geri dönmeye karar verdi. Geri dönerken korkudan geldiği yolu karıştırmıştı, karşısına bir merdiven çıkmıştı. Geldiği yerden tıkırtılar duyunca hızlıca hiç düşünmeden merdivenden çıktı. Nefes nefese kalmıştı, uzunca bir koridordaydı. Burası sarayın üst katı olmalıydı. Tam arkasına dönmüşken birisi ile karşılaştı ve korkudan oracıkta bayılıverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASIR
Fantasía"Her şey bir yalandı!" Sinirle tıslayan Ahu, ellerini sımsıkı bir şekilde yumruk yaparak öğrendiği çarpıcı gerçeğe bakıyordu. "Hiçbir zaman yönetici olamayacağım!" Sinirle hıçkırarak ağladı: "Tüm hayatım bir yalan üzerine kuruluymuş! Ne safım..."