Kraliçe İlayda ve Kral Yiğit ülke yönetimine geçeli üç yıl olmuştu. Kraliçe İlayda hamileydi ve doğumu yakındı, bu yüzden istirahate çekilmişti. Sarayda kocaman bir oda doğacak veliaht için ayırılmış, herkes heyecanla doğacak bebeği bekliyordu. İlkbahar yeni başladığında bir gün Kraliçe fenalaştı. Hemen onu doğuma aldılar, Kral tüm görüşmeleri iptal etmiş heyecanla doğacak çocuğunu bekliyordu. Nihayet içeriden bir bebeğin ağlama sesi geldi:
"Bu bebek çok sevimli!"İçerideki ebeler bebeği bir yandan temizleyip bir yandan da Kraliçe'nin toparlanmasına yardım ediyorlardı. Kraliçe zor bir doğum yaptığından bir müddet baygın bir şekilde uyudu. Kapıda bekleyen Kral içeriye bir kadın hizmetçi gönderip girmesinin uygun olup olmadığını sordu. Bir süre sonra odaya onu da aldılar. Önce eşini ziyarete gitti fakat onu uyanık olarak görmeyince çok korktu :
"İlayda! Ona ne oldu niçin böyle?"
Hizmetçiler Kralı sakinleştirdiler:
"Doğumu biraz zor yaptı bu yüzden şuan baygın. Biraz dinlendikten sonra uyanır."
Kral merakla bebeği aradı:
"Peki bebek nerede? Cinsiyeti nedir?"
İçeriden baş ebe kadın geldi:
"Tebrik ederim Kralım ve Kraliçem! Nur topu gibi bir kızınız oldu!"
Kralın gözleri ışıldadı ve baygın eşinin elini tuttu.
"Duydun mu İlayda kızımız oldu!"
O anda Kraliçe de uyanmıştı :
"Kızımız mı oldu!?"
Heyecanla bebeği beklediler. Bir süre sonra baş ebe kucağında bebekle Kral be Kraliçeye yaklaştı. Kraliçe bebeği kucakladı ve hepsi ona bakakaldılar. Bebek kapalı gözlerini araladı ve doğuştan şanslı olduğu dünyayı incelemeye başladı.
"Kızımızın gözleri yeşil, seninki gibi!"
Kral heyecanla kızının gözlerine baktı. Kraliçe'nin gözleri griydi fakat kızları babasına çekmişti.
"Güzel kızımıza hangi ismi vermek istersin kalbimin Kraliçesi?"
Kraliçe İlayda düşündü :
"O doğuştan bir prenses, adı da buna uysun; kızımızın adı Ece olsun!"
İkisinin de gözleri ışıldadı:
"Ece, harika bir isim. Çok güzel bir seçim Kraliçe'm"
Onlar bebeklerine heyecanla bakarken yanlarında kötü bir haber vermek üzere bekleyen ebe kadın onları izliyordu. Bir süre sonra bebek emzirilince başka bir odada beşiğe alındı. Kraliçe'nin toparlanmasına yardım eden yardımcıları gittikten sonra ebe Kraliçenin ve Kralın yanına yaklaştı:
"Kraliçem, Kralım sizlere söylemem gereken bir husus var."
Kraliçe irkildi:
"Nedir o yoksa Ece ile mi ilgili?"
Ebe başını iki yana salladı :
"Prensesimiz gayet sağlıklı, fakat benim demek istediğim şey bugün doğumda çok zorlandınız bu yüzden bünyeniz ikinci bir doğumu kaldıramayabilir."
Kraliçe hüzünlendi:
"Her zaman üç çocuğum olsun istemişimdir, lakin söz konusu olan kendi hayatımsa bu hayalden vazgeçeceğim."
Kral Kraliçe'nin aslında çok üzgün olduğunu bildiğinden elini iki eliyle kavradı. Krallığın tek varisi olacaktı ve ona çok iyi bakılması gerekiyordu.Yıllar geçtikçe Prenses Ece güzelleşti. Saçları hafif dalgalı ve canlıydı. Dudakları gül pembesinden ve dolgundu. Kraliçe kızına daha 7 yaşında olmasına rağmen çok çeşitli eğitimler aldırmaya başladı. Birçok dil öğrenmiş, at binmeyi ve ok atmayı çok iyi öğrenmişti. Prensesin programı çok yoğundu fakat küçücük bünyesi bile bunların üstesinden geliyordu.
Kraliçe kızına savaşmayı öğretmişti fakat bir Prensesin çok zor bir durum olmadıkça bunları uygulamasına izin yoktu. Bu yüzden içinde her zaman bu bilgileri kullanmak aşkıyla yanıp tutuştu.Prenses 11 yaşına geldiğinde Krallık iyice gelişmişti. Genç bir Çiftin ülkeyi yönetmesi âdeta ülkeyi de gençleştirmişti, kasalarını altın ve elmasla doldurmuş Krallığın diyarda tek bir rakibi yoktu. Kraliçe kızı büyüdüğünden ve hazine yeterince dolu olduğundan kızını resmi ortamlara alıştırmak adına bir geziye çıkmaya karar verdi. Kendisi ülke yönetiminden bunaldığından bir mola vermek için kızı ile beraber geziye gittiler. Kral Yiğit ise krallığın başıboş kalamayacağından dolayı sarayda kaldı. Kraliçe ve Prenses günlerce geziler düzenlediler ve çeşitli ülkeleri gördüler. Gezileri bitmeye yakın uğrayacakları son krallığa geldiler. Burası komşu krallıkları Zümrüdüanka Krallığı idi. Kraliçe ve Prenses at arabasıyla saraya girdiler ve içerideki görkemli havuzun önünde durdular. Arabadan indiklerinde ise onları Prenses Beril karşıladı:
"Krallığımıza hoşgeldiniz Majesteleri! Ben Zümrüdüanka Krallığı varisi Prenses Beril! Sizinle tanışmak benim için bir şeref!"
Prenses bunları söylerken eteklerini çekiştirerek tutup eğiliyordu. Ardından arkadan Zümrüdüanka Krallığının
Kraliçesi geldi ve onları selamladı. Sonra Prenses Beril'e baktı ve :
" Ah küçük Prensesim! Şuan yaşına yakın bir Prenses gördüğü için çok mutlu. Müsaade ederseniz Prenses Ece ile oynasınlar."
Kraliçe İlayda onaylayınca Prenses Beril heyecanla Prenses Ece'nin elini tuttu ve koşturmaya başladılar. Bir süre sonra sarayın diğer tarafındaki ağaçlı yere ulaşmışlardı bile. Prensesler ağaçların altındaki masaya oturdu ve konuşmaya başladılar :
" Vay be demek Prenses Ece sensin çok güzelmişsin!"
Prenses Ece kızardı:
"Teşekkür ederim. Bu arada, sen benimle yaşıt mısın boylarımız aynı!"
Prenses Beril düşündü :
"Sen kaç yaşındasın bilmiyorum ama ben 9 yaşındayım."
"Ben de 13 yaşındayım."
Prenses Beril gözlerini kocaman açtı :
"Vay be 10'lu yaşlara geçmek nasıl bir duygu?"
Prenses Ece güldü :
"Çok bir değişiklik olmadı genel olarak güzel ama."
Onlar sohbetine devam ederken sürpriz biri yanlarına geldi:
"Merhabalar Prenseslerim! Ben İngilitere varisi Prens Jack!"
Prenses Beril ona hayranlıkla bakıyordu. Onu çok sevmişti. O sırada lafa Prenses Ece atıldı:
"Merhaba hoşgeldiniz Prens Jack! Ben de Ehven-i şer Krallığı varisi Prenses Ece'yim."
Prensin gözleri faltaşı gibi açıldı :
"Vay be sizin Krallığınızın gücünü duydum. Bizi bile geçmişsiniz, bir düşünsenize Prensesim güçlerimizi birleştirsek-"
Prenses Ece bu fazla cıvık Prensi bozdu :
"Ehven-i şer Krallığı olarak hâlimizden memnunuz Prens Jack bu gibi düşüncelere kapılmayın."
Prenses Beril çok sinirlenmişti çünkü sevdiği Prens onunla değil, Prenses Ece ile ilgilenmişti. Prens bir süre onlarla oturduktan sonra hepsinin ebeveynleri çağırınca bahçenin diğer tarafına doğru yürümeye başladılar. Prens önden, Prensesler ise arkadan geliyordu. Prenses Beril aniden Prenses Ece'nin elini kuvvetlice sıktı:
"Napı-"
Beril, Ece'nin ağızını diğer eliyle kapadı ve konuştu :
"Bana bak senden küçüğüm diye alttan alacağımı sanma! Prens Jack bana ait."
Beril ağzını bırakınca Ece ona dik dik baktı :
"Hadsizlik etme Prenses. Hem benim onunla falan ilgilendiğim yok, o kendisi başlattı hatırlarsan. Bir daha bu tarz hareketlerde bulunursan Krallıklar arasında savaş çıkar. Umarım bir Prenses olarak bu kadarını öğrenebilmişsindir ufaklık. "
Prenses Beril ona nefretle bakarken Prenses Ece ve annesi Kraliçe İlayda vedalaşıp atlı arabaya döndüler.
Krallıklarına dönerken Prenses Ece hayatında büyük ihtimalle bir daha göremeyeceği bu yerlere büyük bir merakla bakıyordu. Annesi onu her ne kadar sosyal bir çocuk olarak yetiştirmek istese de sarayın dışına çıkması son derece tehlikeliydi. Diğer Krallıklar kötü emelleri için onu kaçırıp kullanabilirlerdi, bu büyük bir trajedi olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASIR
Fantasi"Her şey bir yalandı!" Sinirle tıslayan Ahu, ellerini sımsıkı bir şekilde yumruk yaparak öğrendiği çarpıcı gerçeğe bakıyordu. "Hiçbir zaman yönetici olamayacağım!" Sinirle hıçkırarak ağladı: "Tüm hayatım bir yalan üzerine kuruluymuş! Ne safım..."