"Zavallı bebek! Yetim bir şekilde doğdu, bu acımasız dünyaya yetim olarak geldi..."
Gökçe ağlıyordu :
"Alp'ım bebeğimizle beni yalnız bıraktı. O bir şehit Zahide! Onun bana son hediyesidir bebeğimiz..."
Zahide bu psikolojiden çıkmaları gerektiğini düşündü ve konuyu nasıl değiştirebileceğini düşünmeye başladı:
"Adını ne koyacaksın?"
Gökçe gözlerini sıkıca kapadı ve yutkundu. Yanağına 2 damla gözyaşı süzülmüştü:
"Alp faziletli olmaya çok özen gösterirdi, bu hayatta ön plana koyduğu 3 şey vardı: birisi ben, biri ailesi, biri de faziletli olmak... Oğlum da babası gibi olsun isterim, onun hatırasını yaşatsın. Adını Erdem koyacağım."
Zahide başını yukarı aşağı salladı:
" Çok hoş ve anlamlı bir isim... "
Gökçe gözyaşlarını silmeye koyuldu :
"Sanırım onun acısını bastırıp ona vereceğim sevgiyi de oğlumuza vermeliyim Zahide. Bana bu yolda yardım edersen sevinirim."
Zahide, Gökçe'nin ellerini kavradı:
"Tabiki en yakın arkadaşımı yalnız bırakmayacağım! Hele ki böyle bir durumda asla!"
Gökçe dayanamayıp tekrar ağlamaya başlayınca Zahide ona sarıldı.
"Güçlü ol Gökçe sen gördüğüm en güçlü kadınsın!"
Gökçe hıçkırarak ağlamaya devam ederken Zahide onu teselli etmeye devam etti.***
-7 yıl sonra-
Erdem koşarak annesini arıyordu :
"Aaaannnneeee!"
Tam koridordan dönerken biri ile çarpıştı:
"Çok özür dilerim! İstemeden oldu!"
Çarpıştığı kişiye baktı. Bu Prensesin kızı Ahu idi.
"Önemli değil endişelenme. Bu arada sen kimsin seni ilk defa burada görüyorum."
Erdem sırıtmaya başlamıştı :
"Ben Erdem!"
Ahu da kendini tanıtmaya başladı:
"Ben de Prenses Ece'nin kızı Ahu!"
Erdem gülümsedi :
"Biliyorum"
O sırada Gökçe Hatun yanlarına geldi:
"Erdem burada mıydın oğlum?"
Erdem hızla annesine sarıldı :
"Bak anne yeni arkadaşım!"
Ahu gülümseyerek Gökçeye bakıyordu:
"Siz, annemin yanında görevliydiniz sanırım değil mi?"
Gökçe minik Ahu'nun parlak gözlerine gözlerini dikti:
"Evet miniğim ben annenin yanında çalışıyorum. Duyduğuma göre sen çok uslu bir kızmışsın."
Ahu'nun minik yanakları kızarmıştı :
"Teşekkür ederim, şey..."
Gökçe kıkırdadı :
"Gökçe Hatun de bana miniğim."
Ahu cümlesini tamamladı :
"Gökçe Hatun."
Erdem onların bu haline gülüp duruyordu :
"Çok komiksiniz anne!"
Yanlarına Gökçenin arkadaşı Zahide gelmişti:
"Selam!"
Gökçe hemen ona sarıldı. Zahide içli içli Erdem ve Ahuya bakıyordu. Erdem de ona sarılmaya geldi :
"Zahide! İkinci annem!"
Zahidenin gözünden yaşlar geldi. Onun yıllar önce Erdem ile aynı zamanda bir çocuğu olmuştu ve ertesi günü ölmüştü.
Gökçe Erdemin başını okşamaya başladı. Ahu neler olduğunu anlayamamıştı:
"Siz de kimsiniz? Erdemin iki annesi mi var?"
Zahide tekrardan gözyaşları döktü. Erdem hemen Ahu'nun sorusunu cevapladı:
"Yani annemden sonra anne diyebileceğim birisi."
Ahu bunu duyunca garipsedi:
"Annem dışında birine anne demeyi daha önce hiç düşlememiştim."
Erdem annesinden özür dileme ihtiyacı hissetti:
"Özür dilerim anne! Ahu söyleyince düşündüm senden başkasına anne diyemem ben!"
Ağlayarak Gökçeye sarıldı. Zahide olan biteni gözyaşları içerisinde izliyordu.
Yılların hasreti ve sıkıntısının yüzünde belirmiş kalıntıları olan daha otuzlu yaşlarında beliren kırışıklıkları iyice ortaya çıkmış, âdeta yüzünü saklarcasına ellerini yanaklarına doğru götürdü. Gökçe onun bu zor durumunu anladığından yüzünü kapatan ellerini kenara çekti :
"Her şey geçecek Zahide." dedi.
Zahide önce Gökçeye, sonra da Erdeme bakıp tekrardan gitti. Gökçe onun son zamanlarda çok sıkıntılar çektiğini biliyordu, bu yüzden ani hareketlerini garipsemiyordu.
"O nereye gitti?"
Ahu ay kadar beyaz teni ve zümrüt yeşili gözleri ile ona parlak parlak bakıyordu.
"Dinlenmeye gitmiştir. Erdem, neden arkadaşınla oynamıyorsunuz?"
Erdem Ahuya bahçeye gitmeyi teklif etti. Beraber bahçeye koştular ve oynamaya başladılar.
"Erdem, o siyah saçlı kadın senin neyin oluyor şimdi?"
Erdem kendisine uzun gelen ceketinin kollarını sıvıyordu:
"O kadının adı Zahide. Annemin en iyi arkadaşı, kendimi bildim bileli hep yanımızda bize destek olurdu."
Ahu şaşkındı:
"Peki baban nerede? Ondan hiç bahsetmediniz?"
Erdemin kahve gözleri hafifçe yaşlanmıştı :
"O, şehit olmuş. Annem beni doğurmadan önce yani..."
Ahu, Erdemin derin bir yarasını açtığını fark etti bu yüzden özür dilemek amaçlı koşarak ona sarıldı:
"Özür dilerim Erdem!"
Erdem, yeni arkadaşının saçlarını okşadı:
"Merak etme, bu duruma alışığım ben. Hem daha önce kimse bana senin gibi teselli vermemişti!"
Ahu geriye çekilip tekrar Erdemle göz teması kurdu :
"Sık sık görüşelim olur mu Erdem?"
Erdem gülümsedi :
"Çok iyi olur! İyi bir arkadaş edindiğim için mutluyum!"
Ahu da kıkırdadı:
"Ben de çok mutluyum!"
Arkalarından Ahu'nun dadısı koşarak geldi :
"Ahu her yerde seni arıyordum! Nerelerdesin? Gel hele seni dersine götüreyim. Geç kaldık koş!"
Dadısı Ahu'nun elini kaptığı gibi sürükledi. Ahu ardında kalan Erdeme minik minik el salladı:
"Görüşürüz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASIR
Fantasía"Her şey bir yalandı!" Sinirle tıslayan Ahu, ellerini sımsıkı bir şekilde yumruk yaparak öğrendiği çarpıcı gerçeğe bakıyordu. "Hiçbir zaman yönetici olamayacağım!" Sinirle hıçkırarak ağladı: "Tüm hayatım bir yalan üzerine kuruluymuş! Ne safım..."