Uyku sersemliğinin verdiği aptallıkla mesajı defalarca okuduktan sonra ancak anlayabilmiştim. Bir süre grubu incelemeye koyuldum. Daha önce de fark ettiğim gibi grubun resmi yoktu. Fakat açıklama kısmında bir yazı gözüme çarptı.'' ;Hikayemiz bitmedi...'' Sohbete az önce atılan yazıyı anımsadım.
''Hikayesi bitmeyenlerdeniz...'
Yazı yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluşturmuştu anımsadıklarımla beraber. 'hikayemiz bitmedi' diye tekrarladım sesli bir şekilde. Bunu sesli söylemek içimde öyle duygular uyandırmıştı ki gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Her birimizin bir hikayesi vardı. Bu yazılara gözleri değen senin , bu yazılardan haberi bile olmayan diğerlerinin, benim , bizim hikayemiz. Ne yaşıyor olursak olalım , bir şeyler ne kadar kötü olursa olsun , Evet! Hikayemiz bitmemişti. Her birimiz kendi hikayemizin kahramanıydık. İşte bu yüzden kahramanı olduğumuz bu hikayeyi en güzel şekilde yaşamayı hak ediyorduk. Ellerinize bakın, İşte kalem. Ellerinizde tutuyorsunuz onu. Hayatınıza bakın, İşte kağıt. Yazın. Hiç durmadan yazın. Kendi hikayenizi en güzel şekilde yazın. Çünkü siz bu hikayenin baş karakterisiniz. İşte kalem ve kağıdınız önünüzde duruyor. Öyleyse neden duruyorsunuz? Yazmaya başlayın. Hemen ,şuanda! Hikayenize hak ettiğiniz tüm güzellikleri yazın. Çünkü kaleminizin farkına vardığınız sürece size her yer kağıt olacak... Çünkü siz istediğiniz sürece hikayeniz bitmeyecek...
Grup bilgisinden çıkarak mesaj kısmına girdim. İçimdeki umut tanelerini bu mesaj sayfasına ekecektim. İkinci mesaj benden olacak gibi duruyordu. Yazacaklarım belliydi. İsminin Araf olduğunu söyleyen adamınkiyle aynı olacaktı. Beklemeden aklımdakileri yazarak gönder tuşuna tıkladım.
'' Ben Özgür Akal. 23 yaşındayım ve bipolarım. ''
Mesajı gönderdikten sonra telefonumu kapayarak tekrardan yastığımın altına sıkıştırdım. Bu gece için Allah'tan tek isteğim , içimdeki bu umut tanelerinin solmamasıydı. İlk kez bir gecenin sabahına aynı güzel duygularla uyanmaktı...''Lütfen yarın içimdeki umut taneleri solmak yerine yeşersin Allah'ım. Ne olur..''
Sabah ardı ardına gelen bildirim seslerine gözlerimi açtım. Gün ışığı gözlerimi acıttığı için kısık gözlerle neler yazıldığını okumaya çalıştım. Bir önceki gün açılan grubumuzdan tanımadığım diğer numaralarda mesaj atarak kendini tanıtmaya başlamıştı. Bildirimlerden tek dikkatimi çeken Şevval Ablanın mesajlarıydı. Bildirime tıklayarak mesajı okumaya koyuldum.
''-Merhaba gençler. Araf size grubun kurulma nedenini detaylıca açıklamış. Gecenin üçündee! :) Benim de tekrar edip kafanızı şişirmeye niyetim yok açıkçası. Birbirinizi daha yakından tanımanız için belirli zamanlarda etkinlikler düzenleyeceğim. Tabi ki hepiniz katılmak zorunda değilsiniz. Kendinizde böyle bir zorunluluk hissedip gerilmenize sebep olmak istemiyorum. Etkinlik zamanları gelmek isteyen herkes gelir. Teklif var ısrar yok. Sizden tek ricam bu grubu ve bu grupta yaptıklarımızı tedavinizin bir parçası olarak görmeniz. Size gerçekten iyi geleceğini düşünüyorum. Fakat Gruptan çıkmak isteyen olursa bir şey demesine ya da açıklama yapmasına gerek yok. Hiçbir şey demeden çıkabilirsiniz. Ama yine de bu gruba bir şans verin derim. ''
Gülümsedim. Çünkü haklıydı. Sadece ismi bile ruhuma umut taneleri eken bir grup , kesinlikle bir şansı hak ediyordu. Diğer mesajları okumadan telefonumu kapadım. Geri kalan herkesi tanımayı , Şevval Ablanın yapacağını söylediği etkinliklere saklamıştım.
Yüzümde açmış gülücükler eşliğinde yatağımdan kalktım. Bugün saat 2 buçukta Şevval Ablayla randevum vardı ve saat şimdiden on ikiyi gösteriyordu. Hızla bir şeyler atıştırıp giyinmeye koyuldum. Üstüme siyah bol bir kapüşonlu , altıma da siyah bir tayt geçirdim. Soğuk havaları oldum olası çok severdim. Üşümenin ruhuma iyi gelen bir tarafı vardı. Fakat İstanbul kışları istediğim kadar soğuk olmuyordu ve bu durum beni biraz üzüyordu. 'Sen deli misin Özgür' dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü öyleyim! Aslında hepimiz biraz deli değil miyiz sizce de?
Bel çantamı da taktıktan sonra odamdan çıkacaktım ki gözüm hemen giyinme dolabımın yanında duran aynaya ilişti. Göz altlarım mosmor ,kahverengi gözlerim ise tabiri caizse kan çanağına dönmüştü. Belime kadar uzanmış ,kumral ,hafif dalgalı saçlarım , karmakarışık ve bakımsız görünüyordu. Bedenimde göz gezdirdiğimde daha da zayıfladığımı fark ettim. Bedenimle anatomi dersini tüm detaylarıyla anlatabilirlerdi sanırım. Aynadaki yansımam bütünüyle berbat görünüyordu. Çekmecemi açıp tarağımı elime aldım. Saçlarımı taramak belki bir nebze görüntümü düzeltir diye düşünmüştüm. Tarağı saçlarıma geçirdiğim anda, bileğimde oluşan dayanılmaz acıyla beraber tarağı büyük bir gürültüyle yere düşürdüm. Sağ bileğimi sol elimle tutup gözlerimi sıktım. Acısından gözlerim dolmuştu. Bileğimin üstünden diğer elimi çekip bandajla sarılı yarama baktım. Zaten dolu olan gözlerimden akan yaşları durduramamıştım. İşte yine bulutlardan yere çakılmış gibi hissediyordum. Az önce kuştum göklerde. Şimdiyse bir taştım yerde. Belki de hiç kuş olamamıştım. Bir ebabil kuşunun ayaklarında taşıdığı taştım belki de en başından beri. Kendimi uçuyor sanmıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Noktalı Virgül
General FictionNoktalı virgüldü onlar. Tek onlar değil, hepimiz. Zihniyle savaşanlar, kendine düşman olanlar, ağlayanlar, korkanlar, hayatından vazgeçenler, ruhuna yabancılaşanlar... Biliyorum, en yakından tanıyorsunuz hepsini. İşte bu yüzden noktalı virgülüz biz...