Kurtar Beni...

49 42 12
                                    

Şevval Ablanın yanına geldiğimde neler olup bittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ona ne söyleyeceğimi bile  bilmiyordum . Şaşkınlık içerisindeydim. Deli gibi korkuyordum. Randevuma daha 2 saat vardı fakat ben hemen kapının önünde duruyordum. Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım.
- Girin.
- Şevval Abla...
- Özgür?
Şevval Abla korkulu bakışlarla beni süzdü. Onun bakışlarını gördüğümde ayaklarımdan tüm güç gitmiş gibi hissettim. Hani olur ya bazen öyle. Bacaklarınızda bir adım atacak bile güç olmaz. Sizi taşıyamayan ayaklarınız değildir aslında. Ruhunuz taşıyamaz ağırlığınızı. Ve ruhunuz pes ederse her şey bitmiş demektir. İşte şimdi , benim için bir şeylerin bitmiş olduğundan ve artık geri dönüşü olmamasından delicesine korkuyordum. Çömeldiğim yerde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Şevval Abla koşarak yanıma geldi.

- Özgür korkutma beni! Ne oluyor ?

Ağlamaktan tek bir kelime bile edemiyordum. Söylemek istediğim her şey boğazımda bir düğüm oluşturuyordu. Fakat hiçbirini kelimelere dökemiyordum.

-Özgür! Güzelim bak bana lütfen. Hadi canım.

Şevval abla yüzümü iki elinin arasına alarak konuşurken benim tek yapabildiğim sadece ağlamaktı. Anlatacaklarımdan korkuyordum. Belki de anlattıklarımdan sonra duyacaklarımaydı korkum. 

-Özgür derin nefes al bir tanem hadi. Anlat bana ne oldu? Anlatmazsan bilemem. Hadi güzelim. Lütfen. Derin nefes al. Anlat bana.

'Konuş Özgür anlat hadi ona , lütfen. Bir kerede düşüncelerin değil sen konuş. Sadece  bir kere düşüncelerinde tutsak kalma. Zihninde fırtınalar mı kopuyor? Yağmur ol o zaman. Ama susma. Susarsan fırtına dinmez. Yağmur ol ki dinsin fırtınan.'  

       Kendime söylediklerimin davranışlarımla en ufak bir bağlantısı bile yoktu. Zihnim ve bedenim arasındaki bu savaşı bölen hemen arkamdan bana gittikçe yaklaşan ayak sesleri olmuştu. 

-Birileri yine vazgeçmiş anlaşılan.

Bu Araf'ın sesiydi... Şevval abla da anlamış olacak ki bakışlarını arkama yönlendirdi.

-Şevval Abla ,Özgürle ben ilgilenirim. Sen çık istersen.

Şevval abla kaşlarını çatarak bakışlarını Araf'a yönlendirdi.

-Araf!

- Şevval Abla. Güven bana.

Şevval Abla bana son bir kez bakarak ayağa kalktı. Etrafımda olan her şeyin farkındaydım. Fakat tepki veremiyordum. İçimden tek gelen şey ağlamaktı. Şevval Abla çıkıp kapıyı arkasından kapadıktan sonra Araf önüme geçerek çömeldi.

-Sana ismin gibi ol demiştim.

Dolu gözlerimle Araf'ın mavi gözlerine baktım.

-Ama başaramamışsın.

Bakmaya devam ettim.

-Tek bir kelime bile etmeyip sadece ağlıyorsun. Savaşmadan kazanamayacağın gibi kaybedemezsin de. Sorunun ne olursa olsun önce savaş. Yenilsen bile hiç değilse savaşmış olacaksın.

-Ben...

-Sen ne? Savaşacak cesaretin mi yok? Korkak mısın sen? 

Söyledikleri her ne kadar beni sinirlendirip gururuma dokunuyor olsa da , susmaya devam ettim. O ise yüzüne Alaycı bir gülümseme kondurarak konuşmaya devam etti.

-Hala susuyorsun. Sana bir şey diyeyim mi? Sana verilen ismi hak etmiyorsun. Burada senin için konuşmam bile saçmalık.

Son dediği cümleyle beraber ayaklanıp gidecekken durması için elini tuttum. Elinden destek alarak ayağa kalktım. Muhtemelen gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Özene bezene yaptığım makyajımsa çoktan akmış olmalıydı. Söylediği son kelimeler suyu taşıracak o küçücük damlayı da eklemişti bardağıma.

-Kimsin sen?

-Ne?

-Kimsin sen? Sen kimsin ki bana koyulan ismi hak edip hak etmediğimi sorguluyorsun?

-Ben senim Özgür. Belki bir başkası da bendir. Çünkü biz birbirimize benziyoruz. Bizi sadece bizim gibi olanlar anlar.

-  Saçmalık!

-Ne oluyor sana Özgür?!

-Ne mi oluyor? Peki anlatayım. Anlattığımda da hala aynı saçmalıkları mı sıralayacaksın? yoksa deli deyip gidecek misin? Görelim. Bugün çok mutlu uyandım. O kadar mutluydum ki o kadar enerjiktim ki bir şeyler yapmak istedim erkenden. Otobüse bindim gezecektim sonra bugünkü seansıma gelecektim. Otobüste bir kızla konuştum çok iyi anlaştık gezecektik , eğlenecektik. Sonra...Sonra...

-Sonra ne?

-Sonra...

Uzun süre duraklamaya devam ettim.

-Allah kahretsin!

-Sonra ne oldu Özgür?

-Yanımda kız bana tek bir kelime bile etmemiş. Kendi kendime konuşmuşum onunla. Sanki söylediklerime cevap vermiş gibi... Herkes bana bakıp deli diye fısıldaşıyordu. İdrak edemedim. Ne yaşadığımı anlayamadım. O kadar korktum ki... Sana yemin ederim hala elim ayağım titriyor. Ben hiçbirinizle aynı değilim. Değilim işte. 

Ben ağlarken pür dikkat bana bakıyordu. Bir süre sonra bakışları kolumdan düşmek üzere olan çantama kaydı. Çantamı aldığı gibi fermuarını açıp içindeki her şeyi yere boşalttı.

-Ne yapıyorsun?

- Bak yere!

-Ne?

Çantamdan dökülenler ruj, kulaklık, cüzdan, anahtar ve ilaçlardı... Bir sürü ilaç... 

-Almadın ilaçlarını değil mi?

Sessizlik.

-Şevval Hanıma sen mi söylersin , ben mi söyleyeyim?

-Sende bipolar olduğunu söyledin. O ilaçların etkisini biliyorsun. Ruhsuz biri gibi oluyorsun. Ölüden farkın kalmıyor. Hissizleşiyorsun. Bunu istemiyorum. Beni anlıyor olman gerek. Lütfen...

-Hayır seni anlamıyorum.

Öfkeli bakışlarını bileğime döndürdü. Sol bileğimi aniden tutup havaya kaldırdı.

-Bu dövme her şeyden vazgeçmiş bir kızın bileğinde olmamalı!

Bileğimi fırlatırcasına geri bıraktıktan sonra arkasına bile bakmadan ,kapıyı çarpıp, çekip gitti. Araf'ın hemen ardından Şevval Abla koşarak içeri girip yanıma geldi.

-Özgür!

Büyük bir mağazada kaybolmuş, küçük bir kız çocuğu gibi Şevval Ablanın gözlerine baktım. Dopdoluydu gözlerim. Şevval Ablaya sımsıkı sarıldım. Kaybettiğim ailemi bulmuşum gibi bir sarılmaydı bu. Hıçkırıklar eşliğinde akan gözyaşlarım arasından son bir şey söyledim.

-Ne olur kurtar beni...





Noktalı VirgülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin