Merhabalar, hanımlarr...Iyi okumalar, hanımlarr...
(Yazım hatalarımın kusuruna bakmayın lütfen)________
Gözlerimi yavaşça araladığımda ilk başta nerede olduğumu çıkartamadım. Başımı yasladığım yastıktan ayırıp yatakta dik bir pozisyona geçtim. Yabancı odada tek başımaydım. Dün olanlar aklıma doluştuğunda yatağa mıhlanıp kaldım. Tüylerim diken diken olurken kalbime ve karnıma büyük bir sancı girdi. Sanki dünü ve hatta bundan önce yaşadığım yirmi beş yılı unutmak ister gibi -ama unutamayacağımın bilinciyle- gözlerimi sıkı sıkıya kapattım. Boğazımda derin, yutması imkansız, birikmiş gözyaşlarının, söylenememiş sözlerin oluşturduğu bir yumru oturdu. Defalarca kez geçmeyeceğini bile bile yutkundum.
Korkmuş bir çocuğun, yok olmak isteyen bir insanın, hayatı zevk almak yerine hayatta olmak için, amaçsız, bitik, kalbi bin bir türlü parçaya ayrılmış, sırtında sayısını kendi bile unuttuğu darbeleri olan, çaresi tükenmiş birinin yaptığı ve benim ömrümün en uzun zamanını geçirdiğim pozisyonu alarak bacaklarımı kendime çekip kafamı gömdüm ve sanki dün yeterince çok ağlamamışım gibi bir kez daha için de tutuklarımı konuşarak, bağırıp çağırarak değil de çaresizliğin, genç yaşta yıpranmışlığın verdiği yorgunlukla, büyük bir suskunlukla yavaş yavaş göz yaşı akıtarak, sineye çekilerek, yorgun bedenime sarılarak ağlamaya başladım.
Ben, benim için sağ gözünden olmuş, hayatını kendisine zehir etmiş çocukluğumun en güzel anılarını unutmuş, yetmezmiş gibi bir de tanıyamamıştım. Ben tam bir aptaldım. Asıl unutmamam gereken kişiyi unutmuştum.Kendi karanlığımda boğulmuş kalmıştım.
Kapının aralanma sesini duymama rağmen kafamı kaldırmadım. Adım sesleri hızlanıp, yatakta yanımda bir hareketlilik hissettim.
"Seokjin." Dedi kalın ses. Elleri yumuşakça ve beni ürkütmeden korkar şekilde sırtımda gezinirken,
"Neden ağlıyorsun, ateşböceğim?" Dedi. Kimseye adam akıllı sarılamayan ben, kendimi onun kollarına attım.
"Özür dilerim, seni zamanında tanıyamadım. Özür dilerim, çok özür dilerim." Diye mırıldanarak başımı omzuna gömdüm. Elleri ince belimi sarıp, yavaşça orada gezindi.
"Bunun için ağlama, Seokjin. Gözyaşlarına yazık, ateşböceğim. Zaten bunca zaman yeterince ağlattılar seni. Bundan sonra ağlama." Dedi, şevkatle. Beni omzundan çekip ıslak yanaklarımı nazik, dokunmaya kıyamaz şekilde, okşayarak gözyaşlarımı sildi.
Kendimi zorlayarak hafifçe tebessüm ettim. Titreyen ellerimle onun yanağımda ki ellerini tuttum. Ellerimi avuçlarının içine alıp sıktı,
"Hadi, aşağıya inelim. Sana kahvaltı hazırladım." Dedi. Başımı yavaşça olumlu anlamda salladım. Yataktan kalkmama yardım etti ve,
"Sen elini yüzünü yıkarken bende masadaki ufak tefek eksikleri halledeyim." Dedi gülümseyerek. Gülümserken yanaklarının iki yanında da gamzeleri belli olmuştu. O hiç değişmemişti. Benimse o zamanki halimden eser yoktu.
Birlikte odadan çıktığımızda bana banyonun yerini tarif edip kendisi aşağıya indi. Bende banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime baktığımda üzerimde siyah örgü kazağı gördüm. Ama altında kolları kesik diğer kazak da duruyordu. Onun üzerinden giydirmişti.
Onun bu düşünceli hareketiyle gözlerim tekrar dolarken siyah örgü kazağı üzerimden çıkardım. Sonra diğer kolları yırtık kazağı üzerimden çıkardım ama bu biraz zor olmuştu. Çünkü sırtımdaki ve göbeğimde ki yaralar sulanmıştı ve kazak oraya yapışmıştı. Jimin'in yaptığı pansumanı sonradan çıkardığım ve yeniden pansuman yapmadığım için şimdi canım yanıyordu ama bu umrumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joker | Namjin
Fanfic!!!Lütfen bu kitabı kan, istismar, şiddet gibi öğelerden etkilenmeyecek kişiler okusun. Eğer etkileniyorsaniz okumayın. Içerisinde şiddet, istismar ve kan barındırır!!! "NASIL HATIRLAMAZSIN?!" Diye bağırdı. Korkudan bedenim tir tir titrerken yanakla...