hanji:
minho hyung
ben chan hyugun arkadaşı jisung
lütfen uyumamış ol |
lütfen telefonu sessizde kullanmıyo ol |
bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim
ama sana ihtiyacım var
(İletildi, 01.23)
(Görüldü, 01.24)minho:
jisung mu |
chanın jisung diye bi arkadaşı mı vardı |
iyi misin
ne oldujisung:
nasıl anlatsam bilmiyorum
anlatılır mı onu da bilmiyorum |
biraz değişik bi olay yüzünden evden kovuldum
(Görüldü, 01.25)jisung:
ve diğerleri bunu bilmiyolar
yani chan hyung ve arkadaşları
şimdi söylemek de istemiyorum
zaten aileleriyle kalıyolar
(Görüldü, 01.26)jisung:
sadece birkaç günlüğüne
en azından bir ev bulana kadar
kalabileceğim bir yere ihtiyacım varminho:
anladım
gelebilecek misin
arabayla seni almamı ister misinjisung:
şey
evin nerde kiminho:
bekle
sanırım gelemezsin
saat geç oldu zaten
sen güvenli bir yere geç ve konum atjisung:
*konum*
(Görüldü, 01. 29)minho:
çıkıyorumjisung:
çok teşekkür ederim hyung
minnettarım
cidden çok teşekkürlerminho:
teşekkür etmene gerek yok
beş dakikaya ordayımjisung:
bekliyorum
(Görüldü, 01.30)--------
Jisung birkaç dakikadır oturduğu banktan, duyduğu araba sesi ile kalktı. Elinin tersi ile yaşlı gözlerini sildi. Soğuktan dolayı kızarmış alt dudağını dişleyerek önünde duran arabaya doğru adımladı. Arabanın sürücü kapısının açılması ile olduğu yere kenetlendi.
Arabadan inen oğlanı daha önce hiç görmemişti. Arkadaşı Chan'ın anlattığı kadar tanıyordu onu.
Yirmili yaşlarındaydı Minho denen oğlan. Üzerinde sadece gri bir eşofman ve deri bir ceket vardı. Gri saçları dağınıktı ve gözleri kızarıktı. Gelmeden önce ağladığı belliydi. Sahi, bu saatte uyanık olmasını başka neye borçlu olabilirdi ki?
Minho, ona doğru birkaç adım attığında Jisung kendini daha fazla tutamamıştı. Aralarındaki tek adımlık mesafeyi de kapatarak kollarını önündeki bedene dolamıştı. Gözlerine hücum eden yaşlara engel olamamıştı.
Kafasını, kendisinden birkaç santim uzun olan Minho'un omzuna gömmüştü. Hıçkırarak ağlıyordu, tek yapabildiği şey buydu. Konuşmak için kendini zorlasa da sadece mırıltılar çıkarabilirdi. Bunu defalarca yaşamıştı.
Fakat hiçbir ağlama krizinde kollarını bu denli rahat bir bedene dolayamamıştı. İçine çektiği koku hiçbir zaman bu koku kadar mest edici değildi. Yabancıydı bu adam ona. Ama garip bir şekilde öyle hissettirmiyordu.
Kendisini kontrol edememişti. Yaşadığı onca şey ağır gelmişti ona. Her şeyin üst üste gelmesi yormuştu bünyesini. Alışık değildi, ailesi tarafından seviliyordu. Ona asla el kaldırmayan, sesini yükseltmeyen bir anne ve baba tarafından büyütülmüş olmak hayatın gerçeklerine karşı sırtını dönmesine sebep olmuştu belki de.
Yeni yeni farkına varıyordu acı gerçeklerin. Sırf yönelimi yüzünden evden kovulmuştu. Yine de babasının onu dövmediği için sevinmeli miydi? Nefret ediliyordu. Bunun farkındaydı. Yirmi yıldır onu sevgiyle büyüten ailesi artık yönelimi yüzünden ondan nefret ediyordu.
Evden kovulmuştu, onların umurunda bile değildi. Babası nasıl olsa başını sokacak bir yer bulur, diyerek atmıştı onu. Kapı dışarı edilmişti. Alışabilir miydi buna? Yalnızlık zor gelir miydi?
Jisung'un beklenmedik hareketi karşısında birkaç saniyelik şoka girse de hızlıca toparladı kendini Minho. Minik bir tereddütten sonra sol kolunu, şişme montun sardığı bedene doladı. Sağ elini oğlanın saçlarına çıkardı. İnce parmaklarını nazikçe siyah saçların arasında gezdirdi.
Onun da gözleri dolmuştu. Birkaç yıl öncesi geliyordu aklına istemsizce. Bunu yapmayı hep istemişti. Birine sarılmayı ve sadece ağlayabilmeyi, kendini açıklamasına gerek kalmadan içini dökebileceği birine sahip olmayı hep istemişti.
Fakat bir kez daha sağlam durması gerekiyordu. Çünkü her zamanki gibi, birinin daha dayanağı olmuştu. Kullanılıp atılacaktı. Sadece anlık üzüntü ile sarılmıştı Jisung denen çocuk ona, buna ihtiyacı olduğu için sarılmıştı.
Ne güzel, diye geçirdi aklından Minho. Anlık duyguları ile hareket edip onları içine atmadan yaşayabilmesi ne güzel.
Bunu şimdiye kadar yapamamış olması ona acı veriyordu. Fazlasıyla acı veriyordu. Asla yapamayacağını biliyordu. O hep diğerlerinin dayanağı olmuştu. Hiçbir zaman kafasını yaslayıp ağlayabileceği bir omzu olmamıştı.
Birkaç günlük bile olsa, birine huzur vereceği için iyi hissetmeliydi. Buruktu için, çünkü bunları yaşamasına izin verilmemişti. Ama kendisi gibi olmaması için birine daha yardım edecekti bu gece. Az da olsa motive kaynağıydı bu, onun.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini ikisi de bilmiyordu. Jisung sonunda sessizleşmişti. Saçlarını okşayan zarif ellerin etkisiyle mayışmıştı. Kollarını sardığı bedeni artık bırakması gerekiyordu. Fakat bu kokunun etkisinden çıkmayı istemiyordu. Zarif ellerin daima saçlarını okşamasını, bu kokunun hep onunla kalmasını, kendini rahatlatan bu adamın her zaman yanında olmasını arzuluyordu.
★
geri döndümm 🪐
nasılsınız ibnelerimm
bu sefer en kralından bi minsung koydum ortaya
(minsung candır gerisi yalandır)
diger minsungların yanında kumar oynuyomusum gibi durcak ama...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anamız Babamız Yok Deriz - Minsung
Fanfiction"Hyung.. Sence ben o gece sana yazmasaydım şimdi ne yapıyor olurduk?" "Emin ol ufaklık, emin ol ben şu an nefes almıyor olurdum."