Jisung kolundaki saate baktı, saat gece bire yaklaşıyordu. Minho'ya gecikeceğini haber vermişti. O da yedek anahtarı kapının önündeki paspasın altına koyduğunu söylemişti. Evet, biraz eski ve komik bir yöntemdi ama Minho'nun apartmanı gayet güvenli olduğu için çok da umursamamıştı. Fazla ses çıkartmadan anahtar ile eve girdi ve arkasından kapıyı kapattı. Minho çoktan uyumuş olmalıydı.
Üstündeki ceketi kapının yanındaki askılığa astı. Elini saçlarından geçirerek düzeltti ve ağır adımlarla salona ilerledi. İçerisi boştu. Ev sakin ve sessizdi.
Solandan çıktı ve Minho'nun odasına doğru ilerledi. Kapıyı sessizce açtı ve kafasını içeri uzattı. Minho burada da yoktu.
"Ne?" dedi sessizce. Ev tamamen boş muydu? Hayır, spor odasında olmalıydı Minho. Eğer orada da yoksa dışarı çıkmıştır, diye geçirdi içinden.
Kapıyı kapattıktan sonra antrenman için ayrılan odasına doğru adımladı. Ahşap kapıyı yavaşça açtı. Tam da düşündüğü gibiydi. Minho yere oturmuş, derin nefesler veriyordu. Belli ki sıkı çalışmıştı.
Jisung içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. Sessizce Minho'nun yanına adımladı ve yere, yakınına oturdu. Sırtını duvara dayadı. Burnuna gelen ağır içki kokusu ile buruşturdu yüzünü. Ama daha sonra umursamaz bir ifade takındı.
Yanında çok durmasa da içkiyi her zaman fazla kaçırdığını biliyordu. Chan sağolsun, hep anlatırdı Minho'yu. Onun hakkında fazla şey bilmiyordu belki ama çoğu kişinin bilmediği detayları öğrenmişti Chan'dan. Asıl bilmesi gerekenleri ise asla anlatmamıştı arkadaşı.
"Minho sürekli içer, bu alışkanlığını bir türlü bırakamaz. Ona defalarca yalvardım ama beni umursamadı bile." Chan'ın sözlerini hatırlayınca duraksadı Jisung. Kafasını sağa çevirdi ve Minho'yu izlemeye başladı.
Minho kafasını duvara yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Bir eli ile içki bardağını tutuyordu. Diğer eli de uzattığı bacağındaydı. Boks antrenmanı için sardığı beyaz bandajda siyah ve kırmızı lekeler vardı.
Göğsü hızla inip kalkıyordu. Yüzü ise ifadesizdi. Ne bir acı, ne de huzurun izlenimi vardı. Burnu hafifçe kızarmıştı. Ağlamış mıydı?
"Kafanı toparlamak için buradasın, değil mi?" diye sordu Jisung alçak bir sesle.
Minho, duyduğu zarif ses ile açtı gözlerini. Ne tepki vereceğini bilemedi başta. Daha sonra kafasını onaylarcasına salladı ve içki bardağını dudaklarına götürdü.
Bardağın dibinde kalmış içki dudaklarına değmeden Jisung indirdi bardağı. Sıcak elleri, Minho'nun bardağı tutan soğuk ellerinin üzerindeydi. Minho bardağı dudağından uzaklaştırdı ve kafasını Jisung'a çevirdi.
Gözlerini oğlanın parlak gözlerine kenetledi. Kendi gözlerinin aksine parlıyordu ışıltı ile. Hâlâ umut vaat ediyordu. Hayattan aldığı zevki belli ediyordu. Babası onu evden kovduğunda durmamıştı hayat onun için.
Minho kafasını yana yatırdı yavaşça. Gözlerini, parlak gözlerden ayırmadı. Yüzündeki ifadenin değiştiğini hissedebiliyordu ama hissettiği duyguyu tarif edemiyordu. Yardım istiyormuş gibi gözükmek istemiyordu fakat şimdi tam da o durumdaydı.
Eğer elinden gelseydi, derinlerinde sakladığı duygular buna izin verseydi sıcacık elleri tutmak ve bu naif oğlanın omuzlarında sessizce ağlamak isterdi. Zarif ellerin saçlarını okşamasını, onu teselli etmesini isterdi. Ailesinin ona vermediği sevgiyi bu çocuktan isterdi.
Ama bencillik olur muydu bu? Bu kadar masum birini kendi hayatı ile bunaltmak bencillik olur muydu?
Birkaç saniye içinde sildi aklındaki düşünceleri. Bencil biriydi o. Tabii ki bencillik olurdu Jisung'dan bunu istemek. Zaten böyle bir şeyi yapmasına izin vermezdi yıllardır sakladığı duygular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anamız Babamız Yok Deriz - Minsung
Fanfiction"Hyung.. Sence ben o gece sana yazmasaydım şimdi ne yapıyor olurduk?" "Emin ol ufaklık, emin ol ben şu an nefes almıyor olurdum."