"Benden hoşlandığının uzun zamandır farkındayım, Chris." dedi. Dolu kadehi kemikli parmakları arasına aldı ve yaslandı arkasına.
Chan da bunun farkındaydı elbette. Fakat irislerini irileştiren şey arkadaşının bunu olabildiğince sakin ve kafasında normalleştirdiğini ifade eden bir ses tonunda söylemesiydi.
"Bunun ufak hoşlantıdan fazlası olduğunu da görebiliyorum." Kadehini birkaç kez çevirdi parmaklarında. Kalp atışları düzene girmemişti. Konuşuyordu, fakat neden bu kadar sakindi o da bilmiyordu. Bu sakinliğin Chan'ı çileden çıkaracağının farkındaydı. Elinden pek de bir şey gelmezdi.
"Düşündüğüm ve düşüneceğim çok şeyim var. Bir de bunun zihnimdeki karmaşaya dahil olması hoşuma gitmiyor. Çözebileceğim şeyleri çözmek istiyorum. Hayatımı yoluna geri koymak istiyorum. Mutlu olmak istiyorum."
"Tıpkı eski zamanlardaki gibi," dedi Chan alçak bir ses ile. Minho tekrarladı onu "Tıpkı eski zamanlardaki gibi,"
"Eh, içelim o zaman bu gece," Elindeki kadehi dudaklarına değdirdi. Kırmızı şarap dudakları ile buluştuğunda elinin üzerinde bir sıcaklık hissetti.
Minik bir yudum aldıktan sonra cam kadehi ayırdı dudaklarından. Büyük bir zorlukla yuttu şarabı.
Minho'nun bir eli, kadehi tutan elinin üzerindeydi. Diğer eli ise kendi kadehinde. Yanakları hafif pembemsiydi. Pembeleşmiş dudakları kendi dudaklarına o kadar yakındı ki yüzüne çarpan ani soluk ile titremişti tüm vücudu istemsizce.
Koyu kahverengi bakışlar derinlerine ulaşıyordu. Sarhoş değildi hoşlandığı adam. Gayet de kendindeydi. En çok da bu zorluyordu Chan'ı. Bilinçli bir şekilde tetikliyordu onu Minho.
"Bu gece pişman olacağın şeyler yapmak istiyorum Christopher."
Minho'nun solukları tenine çarptıkça, pembe dudaklar hareket ettikçe daha da öpülesi geliyordu ona. Kendine engel olabilecek gücü var mıydı?
Hayır, sanırım bu denli kuvvetli bir iradesi yoktu.
"Pişman olacağımı bilerek yapmak istiyorum bunu, Minho. Seni ne kadar uzun zamandır arzuladığımı bilemezsin. Evet, hislerim hoşlantıdan fazlası. Sana aşığım, Lee."
Minho bedenini uzaklaştırdı Chan'dan olabildiğince. Kışkırtmıştı arkadaşının içindeki doyumsuz çocuğu. Şimdi ise ayağa kalkıp gitmek vardı. Yahud orada kalıp akışına bırakmak.
Ne yapacaktı? Chan'ı kullanacak mıydı? Onca senelik arkadaşını. Sırf kendisine karşı duygular hissediyor diye aralarındaki bağı koparacak mıydı.
Elindekini tek seferde bitirdi ve boş kadehi orta sehpaya bıraktı. Cebinden bir sigara paketi ve bir çakmak çıkardı. Paketten bir dal sigara aldı ve dudakları arasına yerleştirdi. Paketi cebine geri koyduktan sonra yaktı sigarasını ve derince içine çekti.
Dumanı üflediğinde karşısındaki duvar saatine dikmişti koyu irislerini. Sigaradan nefret ederdi Chan. Minho'nun içmesini de hiç doğru bulmazdı. Aslında arkadaşının yaptığı çoğu hareket yanlış gelirdi ona.
"Chris," dedi Minho, sigarasını işaret parmağı ile orta parmağı arasına sıkıştırmıştı ve yanmakta olan külleri izliyordu.
"Birine aşık olmak, en kırılgan ve yumuşak taraflarını onlara göstermek demektir. Başka türlü bir işe yaramaz."
Chan, ilk oturduklarında omzuna koyduğu kolunu çekmişti artık. Minho'nun yüzlerini birbirinden uzaklaştırmasını ve bir sigara yakmasını fırsat bilerek toparlamaya çalışmıştı duygularını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anamız Babamız Yok Deriz - Minsung
Fanfiction"Hyung.. Sence ben o gece sana yazmasaydım şimdi ne yapıyor olurduk?" "Emin ol ufaklık, emin ol ben şu an nefes almıyor olurdum."