Jisung'un tatlı uykusunu bölen, nereden geldiğini bilmediği tok seslerdi. Gözlerini usulca araladı minik oğlan. Perdesi açık pencereden çarpan güneş ışığı ile yüzünü buruşturdu. Elini gözlerine siper ederek bir süre öylece bekledi. Gözlerini tamamen odakladığı zaman siyah ve temiz çarşaflar arasında doğruldu yatakta. Yumuşak yorganı üzerinden el yordamıyla attı.
Parmaklarını dağınık saçlarından geçirerek düzeltmeye çalıştı. Derince bir nefes aldı. Gözlerini odada gezdirdi.
Oturduğu yatak çift kişilikti fakat tek bir yastık vardı. Yatak, odanın ortasına yerleştirilmişti. Birkaç metre ötesinde duvara dayanmış bir koltuk duruyordu. Koltuğun üzerinde ise telefonu vardı sadece.
Diğer tarafında bir pencere vardı. Siyah güneşlik çekilmiş ve güneş ışığının odayı aydınlatmasına izin verilmişti. Karşı duvarda, hemen köşede bir dolap duruyordu, iki kapaklı ve aynalıydı. Bir dolap, koltuk ve yatak.. Oda bunlar dışında boştu. Düzenli ve küçüktü. Yerde halı yoktu. Fakat gri döşemeler ayrı bir hava katmıştı odaya. Kanepe dahil her şeyin siyah olduğu oda gayet şık görünüyordu. Koyu gri duvarlar da cabası.
Yataktan kalktı. Çıplak ayaklarını gri ahşap zemine bastı. Kalktığı yatağı düzelttikten sonra ağır adımlarla koltuğa yöneldi. Yumuşak minderin üzerindeki telefonunu aldı ve saate baktı. Öğlen on iki olmuştu.
"Sikeyim, o kadar uyumuş muyum?" diyerek kızdı kendine.
Daha sonra kilit ekranını açtı ve en çok kullandığı uygulamaya girdi. Bildirimlere baktı. Tabii ki de dolmuştu. Arkadaş grubundan gelen mesajlar, gönderilerine yapılan yorumlar ve birkaç canlı yayın bildirimi.
Grup mesajlarına girmek riskliydi. Neden mesajlara geç döndüğü konusunda uzun uzadıya bir sorguya çekilecekti. Şimdilik sadece Minho'ya teşekkür etmek vardı aklında. O yüzden katlanamazdı diğerinin laflarına. Daha sonda durumu Chan'a anlatırdı. Belki de Minho çoktan anlatmıştı. Ortak arkadaşlarıydı sonuçta.
Telefonu kapattı ve koltuğa bıraktı. Minik adımlarla odadan çıktı. Kapıyı arkasından sessizce kapattı ve kısa koridorda yürümeye başladı. Gördüğü ilk kapının önünde durdu. Yattığı odanın hemen yanındaki odaydı bu oda. Kapının önüne geldiğinde seslerin daha anlaşılır olduğunu fark etti.
Bir an tereddüt etti. İçeri girmeli miydi? Minho odadaysa eğer ona ne diyecekti. Kesinlikle karşısında geveleyecekti. Gece birden bire ona sarılması ve açıklama yapamadan ağlamaya başlaması onu yeterinde utandırmıştı zaten.
Kafasındaki sesler, odadan gelen tok seslerin susması ile kayboldu. Yerini derin nefes alış verişlerin aldığı seslere karşın kapıyı iki kez tıklattı. Sadece teşekkür edip çıkacağım, diye düşündü. Heyecanlanacak bir şey yoktu.
Birkaç saniye sonra derin bir ses gelmesi için mırıldandığında sertçe yutkundu ve kapıyı yavaşça araladı. Kafasını içeri doğru uzattı.
Bu oda, uyandığı odadan biraz daha genişti. Karşı duvarın köşesine asılmış bir boks torbası, duvara monte edilmiş metalden bir askı ve tamamen aynadan bir duvar.. Burası antrenman odası olmalıydı. Sahi, ellerindeki beyaz bandajlarla yerde uzanmış, terden dolayı ıslanmış saçları alnına yapışmış Minho da bunun kanıtıydı.
Onu görünce uzandığı yerde doğruldu Minho. Meraklı gözlerle Jisung'u süzdü. Dağınık saçları, pembe yanakları ve bol gelen geceliği ile tatlı bir sincap duruyordu karşısında.
"Hyung, böldüm mü?" dedi titrek bir sesle Jisung. Minho kafasını olumsuz anlamda salladı ve içeri girmesini işaret etti. Jisung odaya girerek kapıyı arkasından kapattı. Birkaç adım attı ve odanın ortasında durdu.
"Ben... gece için teşekkür ederim hyung. Aslında... aklım çok karışıktı. Aptalca davrandım, biliyorum. Duygularımı kontrol etmekte iyi değilim. Beni evine kabul ettiğin için de minnettarım. En kısa zamanda uygun bi' otel bulup yerleşeceğim ve..."
Minho'nun sözünü kesmesi ile duraksamak zorunda kaldı.
"Ailenle aranda ne geçti bilmiyorum ama onlar seni geri alana kadar benimlesin ufaklık. Ayrıca, duygularına 'aptalca' deme. Onları gizlemeden yaşaman çok güzel bir şey."
Jisung alı dudağını dişleyerek kafasını aşağı eğdi. Kızardığını biliyordu. Yanaklarına dolan sıcağı hissedebiliyordu. Sol elini saçlarına çıkardı ve karıştırdı. Utandığında hep bunu yapardı.
Cidden ailesi onu geri isteyene kadar bu oğlanla mı kalacaktı? İstediği zaman ona sarılabilir miydi? Kendisine huzur veren kollara atmak istiyordu kendini bir kez daha. Ne vardı bu oğlanda, onu mest edebilecek ne yapmıştı? Kokusu ya da huzur verici sesi..? Dokunuşlarıydı belki de. Onu yargılamadan, sorgulamadan ağlamasına izin vermesi zaten başlı başına bir sebepti ona bağlanması için.
Evet, çabuk bağlanan biriydi Jisung. Minho'yu hiç görmemesine rağmen hayatının en berbat gecesinde ona yazmıştı. Aptallık mıydı bu yaptığı yoksa sadece kafası karıştığı için mi ona yazmayı tercih etmişti?
Her ne sebepten olursa olsun, bu adamın kendisine iyi geleceğini hissediyordu.
★
fici yazarken dinleyebilecegim şarkı önericek minsung sever var mı 🪐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anamız Babamız Yok Deriz - Minsung
Fanfiction"Hyung.. Sence ben o gece sana yazmasaydım şimdi ne yapıyor olurduk?" "Emin ol ufaklık, emin ol ben şu an nefes almıyor olurdum."