98 16 3
                                    

"Teşekkür ederim Minho, Jisung'a sahip çıktığın için." dedi Chan yüzündeki tebessümü ile. Minho oturduğu koltukta öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine dayadı. İnce parmaklarını saçlarından geçirerek düzeltti.

"Bana güvendi ve beni çağırdı. Tabii ki ona sahip çıkacaktım."

Chan yüzündeki tebessümü sürdürürken derin bir iç çekti. Arkadaşının ellerindeki eklem yerleri kızarıktı. Göz altları son görüşmelerine göre fazlasıyla mordu. Bitkin görünüyordu.

"Seni yordu mu?"

"Hayır," dedi Minho kısaca. Daha sonra devam etme gereği duydu nedensizce "aksine, onunla ilgilenmek hoşuma gitti. Onu tanımıyorum ama yorgun olduğu gözlerinden belli. Henüz çok küçük Channie, hayatının boka sarmasına izin vermek istemiyorum."

"Hiç değişmemişsin, Minho. Hâlâ kendinden çok diğerini düşünen bir meleksin."

"Melek mi? Şaka yapma. Sende işler nasıl?"

Chan derin bir iç geçirdi. Kafasını birkaç santim yana çevirip Jisung'un gelmediğinden emin olduktan sonra konuştu.

"Spor salonunda işler iyi gidiyor. Henüz sorun çıkaran birileri yok," Bir süre duraksadı. Minho'yu seyretti. Huzursuzdu, sessizliğinden belliydi. " Seni rahatsız eden bir şey var gibi, Min?" diye ekledi.

Minho aşağı eğdiği kafasını oynatmadan gözlerini Chan'ın gözleriyle buluşturdu.

"Ha?"

"Tedirgin görünüyorsun. Annen ile mi tartıştın?"

"Görüşmüyoruz." dedi Minho kısaca. Konu ailesinden açılınca hep huzursuzlanırdı. Geçiştirmeye çalışırdı. Kendince yeni bir sayfa açmıştı. Ama eskilerin peşini bırakmayacağını biliyordu.

"Minho," diyerek öne eğildi Chan. Yüzünü arkadaşının hizasına getirdi. Oldukça yakındı yüzleri. Dikkatlice inceledi. Gözlerindeki ışıktan eser yoktu. Tükenmiş hissettiğini biliyordu. Ama hiçbir şeyi anlatmıyordu Minho ona. Nedenini bilmeden nasıl yardımcı olabilirdi ki.

Kemikli elini yanağına koydu. Dikkatlice okşadı arkadaşının tenini. Minho gözlerini Chan'ın gözlerinden kaçırmadan konuştu.

"İyiyim ben Chan."

"Beni endişelendirme," dedi Chan alçak bir sesle. Yumuşak bakışlarıyla arkadaşının yüzünü tarıyordu. Minho ise aynı dik bakışlarla bakıyordu. Chan'ın ona karşı olan hisleri, davranışları her geçen gün daha da tedirgin ediyordu onu.

Liseden beri arkadaştı onlar. Minho, Chan'ı her zaman bir ağabey olarak görmüştü. Chan da ilk senelerinde ona küçük bir kardeş muamelesi yapıyordu. Kardeşi Hannah kadar ilgileniyordu onunla.

Minho ailevi sorunları nedeniyle farklı bir şehre taşındığında, liseden mezun kaldığında ona destek olan tek kişi de Chan'dı. Hem maddi hem manevi olarak yanında durmuştu.

Babasının cenazesi için tekrardan Seul'e dönmüştü üç sene sonra. Kendine yeni bir iş bulmuştu ve bir ev almıştı. Aylar sonra ancak evini dilediği gibi döşemişti. Kendine yeni bir hayat kurmuştu. Temiz bir sayfaya başlamıştı. Annesi ile kesmişti iletişimini. Şimdiki sayfasında tek dostu Chan'dı.

Ama Chan'ın ona karşı olan tavrı, tedbirli olmasına sebep olmuştu. Eskisine kıyasla pek bir şey anlatmıyordu ona. Hayatını değiştirdiği için düşünce tarzının da değişmesine tepki göstermişti ilk başlarda. Buna rağmen eskisinden daha yakın davranıyordu ona.

Değiştiğini, artık eskisi kadar neşeli olmadığını söylüyordu sürekli ona. Fakat Minho bu soğuk tavrını sadece Chan'ı kendinden uzaklaştırmak için takınmıştı. Fikri işe yaramasa da bu yapmacık tavrı sürdürüyordu. Çünkü Chan ona bir arkadaştan fazlasıymış gibi davranıyordu.

Fiziksel olarak eskisine kıyasla fazla temasta bulunuyor, fazla yakın davranıyordu. Bu durum Minho'yu sadece korkutuyordu. Yıllar önce arkadaşının yönelimini öğrendikten sonra bugünkü davranışlarının nedeni aydınlığa çıkıyordu.

Minho yanağındaki kemikli elin yavaşça ensesine kaydığını fark etti. Karşısındaki güzel yüz biraz daha yaklaşmıştı yüzüne. Nefeslerinin birbirine karıştığını hissettiğinde kafasını ani bir şekilde geriye çekti. Chan, onun bu hareketine karşın açtı gözlerini hızla. Bir eli hâlâ Minho'nun ensesindeki saçlarındaydı.

Minho sırtını dikleştirdi ve geriye yaslandı. Chan elini çekmek zorunda kaldığında hafifçe temizledi boğazını. Arkadaşı ayağa kalktığında merakla gözlerini dikti ona.

Minho bir elini saçlarından geçirdi ve toparladı kendini.

"Endişelenmen gereken bir durum yok zaten."

Chan kafasını olumlu anlamda salladı. Birkaç hızlı adımda kapının eşiğinde durdu Minho. "Ben sütü ısıtayım. Jisung çıkar birazdan duştan."

"Baştan anlat bakalım Jis, neler oldu?"

Jisung, Chan'ın kendisine yönelttiği soru ile arkasına yaslandı. Bacaklarını örttüğü minik battaniyeyi düzeltti ve sıcak çikolatasını yudumladı. Karşısındaki koltukta oturan Minho'ya bir göz attı. Oğlan iki avcu ile tuttuğu bardağı inceliyordu sessizce. Hafifçe boğazını temizledi.

"Neler olduğunu bende tam anlamadım hyung. Okuldan eve gelip her zamanki şeyleri yaptım, sonra da salona geçip babamın gelmesini bekledim. Her zaman geldiği saatte babam geldi. Bu sefer biraz fazla sinirli görünüyordu, bende 'bir şey mi oldu' diye sordum. Söylemek isteyip istemediğim bir şey var mı onu sordu. 'Yok' dedim. Oda bana yönelimimi sordu."

Sertçe yutkundu Jisung. Gözlerine hücum eden yaşları engellemek için sıkıca yumdu gözlerini. Birkaç saniye sonra açtı ve bir yudum daha aldı sıcak çikolatasından. Tekrar Minho'ya baktı. Kafası eğik, hâlâ bardağı inceliyordu. Chan'a döndü. Dikkatli bir yüz ifadesiyle devam etmesini bekliyordu.

"Ne diyeceğimi bilemedim. Önce biraz bekledim. Tekrar sorunca homosexüel olduğumu söyledim. Ne tepki vereceğini de önceden kestiremedim. Hazırlıksız yakaladı beni. Bağırmaya başladı, azarladı. 'Ben seni böyle mi yetiştirdim' falan demeye başladı. Bende bunun yanlış olmadığını anlatmaya çalıştım ama duvara anlatsam daha sakin karşılardı.

"Sonra kovdu beni evden. 'Siktir git, senin gibi bi' oğlum yok benim' dedi. Montumu aldığım gibi çıktım evden. Bende sinirliydim, oda sinirliydi. Ama ben sonradan fark ettim ne olduğunu. Gece vakti tek başıma yürüyordum sokakta, dank etti kafama. Ağlamaya başladım. Öyle boş boş gezindim biraz. Nerede kalacağımı düşünmeye başladım."

Bir yudum daha aldı içeceğinden. Duraksamasını fırsat bilerek sordu Chan "Neden bana değil de Minho'ya yazdın?"

"Söylemiştim ya hyung, telaşlandırmak istemedim seni. Bayan Bang hasta, Hannah zaten sana ayrı bir dert. Birde ben yük olayım istemedim. Aslında Minho hyunga da yük olmadım değil."

Minho kafasını kaldırdı ve gözlerini karşısındaki irislere kilitledi. Bir süre koyu kahve irisleri izledikten sonra kararlı bir sesle konuştu.

"Bana yük olmadın Han. Aksine, iyi geldin. Uzun zamandır Chan'dan başkasıyla konuşmuyordum. Bir süre daha buradasın, eğlenceli geçecek günlerimiz."

 ★

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Anamız Babamız Yok Deriz - MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin