76 10 8
                                    

"Bana yük olmadın Han. Aksine, iyi geldin. Uzun zamandır Chan'dan başkasıyla konuşmuyordum. Bir süre daha buradasın, eğlenceli geçecek günlerimiz."

Aradan ne kadar zaman geçtiğini anlamamışlardı. Chan, Jisung'a Minho ile nasıl tanıştıklarını anlatmıştı. Jisung ise uzun uzun arkadaşlarından bahsetmiş ve minik bir telefon konuşması yaparak onlara iyi olduğunu haber vermişti. Durumu öğrenen arkadaşları yanına gelmek istese de Chan onları bi fikirden caydırmayı başarmıştı.

Sıcak çikolataları bitmiş, Chan ve Minho birkaç kadeh şarap yudumlamıştı. Jisung ise içmeyi çok sevmediğinden sadece onları izliyor ve arada bir sohbete katılıyordu.

Chan, Minho ile lise zamanlarından kalma anısını anlatmayı kestiğinde ikisi de içkilerini yudumlamıştı. Minho son yudumunu da aldıktan sonra kadehini orta sehpaya koydu. Arkasına yaslandı ve derin bir nefes verdi. Uzun zamandır bu denli uzun ve akıcı bir sohbete dahil olmamıştı. Yalnızlığını birkaç saatlik de olsa unuttuğu gecenin bitmesini istemiyordu hiç.

"Peki ya sen, hyung? Chan hyung işletme okuyor. Sen hangi fakültedesin?"

Minho aniden kendisine yöneltilen soru ile boğazını temizledi. Sıra ona mı gelmişti? Evet, Chan arkasına yaslandığına göre anlatma sırası ondaydı.

"Ben okumuyorum. Bir kafede çalışıyorum."

"Çalışıyor musun?" diye tekrarladı Jisung. Minho kafasıyla onaylamakla yetindi "Neden okumak istemedin?" Jisung ona bu soruyu yönelttiğinde Minho elini ensesine götürdü ve saçlarını karıştırdı. Boğazındaki düğümü hissedebiliyordu. Emin olamıyordu; Her şeyi dürüstçe anlatmalı mıydı, yoksa sadece geçiştirmeli miydi?

"Ah, şey... Okumak istemediğimden değil. Gimpo'dan yeni döndüm sayılır. Evimi yeni kurdum ve bir iş buldum. Üniversite için yeterli parayı biriktirdiğimde hukuk okuyacağım."

Basitce bu şekildeydi hayatı. Yalan söylemiş olmuyordu. Ama tamamen gerçek de sayılmazdı. Zor zamanlar geçirmişti. Eğer o yılları anlatacak olursa çok baside kaçardı. O kadar kolay değildi ailesinden uzak geçirdiği yıllar. Ya da annesinin ondan tiksinmesi.

Üç senedir Gimpo'da yaşıyordu ve cenaze töreni için birkaç ay önce gelmişti. Elinde birikimi vardı. Aslında kalacak evi de vardı. Sadece... istenmiyordu. Elindeki para ile yeni bir eve çıkmış ve Chan'ın da desteğiyle eşyalarını yerleştirmişti. Üniversitenin yakınlarında bir kafede garsonluk yapmaya başla başlamıştı ve şimdi üniversite için bu eğitim senesinin bitmesini bekliyordu.

Boş zamanlarında ise Chan'ın babasının spor salonuna gidiyor ve antrenmanlarını yapıyordu. Fakat çoğu zaman dolu olduğundan dolayı evinin bir odasını spor odası olarak kullanmaya karar vermişti. Odaya bir boks torbası koymuştu ve antrenamn esnasında hareketlerini kontrol edebilmek için bir duvarını ayna ile kaplatmıştı.

Kendi düzenini kurmuştu. Yalnızdı belki, ama mutlu olmaya çalışıyordu.

"Yeni mi geldin? Ben..."

Minho, küçük olanın sözünü bitirmesine izin vermemişti.

"Hayır ufaklık, bana yük olduğun falan yok. Şu yaşlı dededen başka arkadaşım yoktu zaten. Değil mi dede?"

Chan yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi ve kafasını onaylarcasına salladı. Daha sonra gülümsemesini silerek içkisini yudumladı. Karşılıklı oturan iki genç, Chan'ın bu hareketine kıkırdamıştı.

Jisung, akıp giden sohbetin etkisiyle telefonuna gelen mesajları fark etmemiş olmalıydı. Beklenmedik bir anda çalan telefonu ile dikkati dağılmıştı. Sohbeti bölmek zorunda kaldı. Özür dileyerek ayağa kalktı ve salondan çıktı.

Chan ve Minho bir kez daha baş başa kalmışlardı. Minho şarabı bitince bir kez daha doldurmuştu fakat sersemlemeye başladığından, bu onun son kadehi olacaktı. Minik bir yudum aldıktan sonra elindeki kadehi sehpaya koydu. Sırtını oturduğu koltuğa yasladı ve kafasını geriye attı. Derin bir nefes verdi. Gözlerini yumdu. Başı ağrıyordu fakat Jisung'un heyecanlı konuşmalarını dinlemek hoşuna gidiyordu.

Birkaç saniye sonra bir hışırtı duydu. Açtı gözlerini. Chan, onun oturduğu koltuğa yaklaşmıştı ve oturduğu yerde öne eğilmişti. Minho kendini dikleştirdi ve endişeli gözlerle onu izleyen Chan'a döndü.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu alçak bir sesle. Chan duraksadı. Sakince nefes aldı ve dudaklarını ıslattı. Gözlerini Minho'nun dudaklarına indirmişti. Siyah saçlı oğlan bunu fark etmişti. Fakat öylece Chan'a bakmayı sürdürdü.

Sorusuna yanıt gelmeyince tekrarladı "Chan? Bir şey mi oldu?" Chan gözlerini Minho'nun gözlerine çıkardı "Yorgunken bile çok güzelsin." dedi usulca. Minho duraksadı. Normalde bu tür şakaları birbirlerine her zaman yaparlardı. Fakat Chan'ın içtiği şarabın etkisinde olması ve kendisini bu kadar uzun incelemesi onu korkutmamış değildi.

Tekrar arkasına yaslandı. Bozuntuya vermemeye karar vererek sitemkâr bir tonda cevapladı onu "Bunu mu söyleyecektin? Bende yüzümde bir şey var sanmıştım. Bir daha o kadar uzun bakma bana. Nazarın değer." Bunu alaycı bir tonda söylemiş olsa da Chan'ın ona biraz daha yaklaşması ile yerinden kalktı hızla.

İnsanların ona temas etmesi hoşuns gitmezdi. Chan ise ne zaman sarhoş olsa ona sarılır, dokunurdu. Refleks olarak kalkmıştı Minho. Ama sanırım bunu çok ani bir şekilde yapmıştı. Bir anlığına gözleri kararsa da dengesini korumuştu.

Ellerini saçlarından geçirerek düzeltti. Derin bir nefes verdi. Üstündeki kazağın kollarını sıvadı ve Chan'a tutması için elini uzattı. Chan, kendisine uzatılan damarlı eli sorgulamadan tuttu. Minho onu kendine çekerek kaldırdığında bir anlığına tökezledi.

"Seni evine bırakayım. Saat geç oldu ve yeterince içtin zaten."

Chan itiraz etmek için dudaklarını aralamışken Minho susturdu onu.

"İtiraz etmeye çalışma bile. Yoksa seni alması için Hannah'ı arayacağım."

Chan'ın kollarından birini, omzunu tutması için kaldırdı. Kendi kolunu ise arkadaşının beline doladı. Ağır adımlarla salondan çıkması için destek oldu ona.

Tam kapı eşiğine gelmişken karşısındaki Jisung ile durdu. Oğlan henüz soruyu sormadan kısaca açıkladı ona.

"Sarhoş oldu, evine bırakıp geleceğim,"

Jisung kafası ile onayladı. Minho ekledi "Dağınıklığa dokunmana gerek yok. Sende yorulmuşsundur, odaya gidip uyu. Yarın için planın var mı?"

Jisung kafasını olumlu anlamda salladı "Aslında... var hyung. Biraz önce arkadaşım aradı. Chan hyung gelmelerine izin vermediği için yarın buluşmak istiyorlar."

Minho kafasını aşağı eğdi. Onaylayan birkaç mırıltı çıkardı ve Chan'ı belinden çekerek yürümesini işaret etti.

"Anladım Han, yarım saate gelirim. Yatıp dinlen. İyi geceler."

Jisung, yanından geçerek hızla kapıya yönelen iki arkadaşına el salladı. Yüzündeki minik tebessüm ile arkalarından seslendi "Dikkatli ol hyung. Sana da iyi geceler."

★

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Anamız Babamız Yok Deriz - MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin