''Nasıl hayatta kalabiliyorsun?'' Chan içkisinden bir yudum aldı. Yaklaşık iki saat önce onunla öpüştükten sonra çekip giden arkadaşı bir kez daha gelmişti evine. Yanında oturuyordu şimdi. Ve sadece içkisini yudumluyordu. Sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi, rahatlığı göz korkutuyordu.
''Buradan çıktıktan sonra gidip birkaç serseri ile kavga ettim, eve gittim ve kendime pansuman yaptım. Jisung sinirlenmiş bana, onu sakinleştirdim. Atağım nüksetti, gidip biraz da kendimi sakinleştirdim. Sonra delirip delirmediğini kontrol etmek için sana geldim. Benim hayatım bu şekilde ilerliyor zaten Chris. Beni en iyi seni biliyorsun.''
''Vay be, iki saat sonra mı geliyorum aklına?'' dedi alıngan bir ses ile. Minho ise sadece sırıtıyordu. Arkadaşını yükseltmiş ve zor bir durumda bırakmıştı. Daha sonra da çekip gitmişti. ''Biraz vicdan azabı çekip her zamanki haline bıraktım işte. Çok mu yükseldin?''
Chan'ın somurtması ile içkisinden bir yudum daha aldı. Sarhoş olmayacak kadar içecekti yine. ayık bir şekilde yapacaktı ne yapacaksa. ''Ben mi dedim benden hoşlan diye, aptal. Onca insan vardı ama senin şu lanet kalbin geldi beni buldu.''
Yazar Notu: Bu şekilde hiçbir şeyi sikinize takmazsanız yüzsüz olmuyorsunuz gençler, hayat kaliteniz yükselir. Denendi onaylandı.
''Ya Minho bi siktir git istersen. Bu nasıl bir diyalog amına koyayım. Senden hoşlandığımı söyledim. Beni tahrik ettin. Öpüştük amına koyayım. Hayallerimi yaşadım resmen. Ve sen şimdi gelip böyle davranırken neler hissettiğimi düşünmüyor musun hiç?''
''Bak Chan,'' dedi Minho. Birkaç saat önce öpüşmeden dakikalar önce oturduğu pozisyonu almıştı tekrardan. Fakat bu sefer eski havasından eser yoktu.
Tahrik edici bir ses tonu ile konuşmuyordu, saçı başı dağılmıştı. Serserinin ta kendisiydi işte. Olması gereken kişiydi. Her zaman serseri kalacaktı nasıl olsa. Tedavi olmayı düşünmüştü. Ama bu kararında o kadar ikilemde kalmıştı ki nefret etmişti artık tedavi konusundan.
Okumak gibi bir niyeti var mıydı? Tartışılırdı. İş arıyordu yeni yeni. Chan'ın sırtından geçinmek yerine Jisung'a da kendine de emek sarf ederek bakacaktı.
Tabii bu kararından da caymazsa.
''Öpüştük, tahrik oldun, belki devam etmesini istedin. Belki de daha fazlasını istedin ama,''
''İstedim,'' Minho'nun sözünü kesen şey Chan'ın usul fısıldayışı olmuştu. Gözlerinden süzülen yaşlar yanağında ince bir iz bırakırken sertçe yutkunmuştu.
''Yanımda olmanı istedim Minho. Beni sevmeni istedim, saçlarımı okşamanı istedim, anlamanı istedim. Çok mu zordu? Hiç tanımadığın o çocuğa benden fazla değer verdiğini anlayamam mı sandın? Senin için varımı yoğumu ortaya koymuşken sen beni bir hiç olarak gördüğünde canım yanmayacak mı sandın?''
Minho titreyen ellerini Chan'ın aldığı alkol nedeniyle sıcacık olmuş yanaklarına götürdü. Baş parmağı ile süzülen yaşları sildi usulca.
''Chan, beni dinleyebilir misin?'' diye sordu. Yapabileceği tek şey duygularını açık bir şekilde söylemesini sağlamaktı. Onu sevmediğini düşünüyordu. Minho en başından beri Chan'a duyduğu güveni başka kimseye karşı duymamıştı. En yakınıydı Chan onun. Ailesinden de yakını.
''Bebeğim, gözlerime bakar mısın?'' Chan kaldırdı kafasını. Dolu gözlerini Minho'nunkilere çıkardı. Sadece gülümsüyordu oğlan. Sıcak gülümsemesi ona söylediği her şeyin yanlış olduğunu anlatıyordu. Kalbini ısıtıyor ve onu güvende hissettiriyordu.
''Kimseye senden daha fazla değer vermedim bu zamana kadar Channie, bana olan duygularının farkındaydım. Saçlarını okşamam zor değil, seni sevmem zor değil. Ama lütfen söyle bana Chan, benim gibi hastalıklı birini sevmen doğru mu?''
★
"Neredeydin?" diye sordu sitemkâr bir ses ile Jisung. Minho henüz arkasından kapıyı bile kapatmamıştı. Duyduğu anahtar sesi ile siniri bir kez daha esir almıştı diğer duygularını oğlanın.
Minho ağır adımlarla salona yürüdü, Jisung'un oturduğu üçlü koltuğa bıraktı kendini. Derin bir nefes verdi ve iç çekti. Buram buram içki ve sigara koktuğunun farkındaydı. Tiksinilecek bir serseriyken bile Jisung'un yanında oturup duygularını hizaya sokmaya, bir açıklama yapmak için kendini hazırlamaya çalışıyordu. Ne kadar acınasıydı.
"Chan'ın evindeydim. Neden bu saate kadar yatmadın?"
"Neden mi," diye yükseldi birkaç saniye içinde Jisung. Üst bedenini Minho'ya çevirerek gözlerini onun gözlerine çıkardı.
"Yaşayıp yaşamadığını bile bilmezken bir de gidip yatacağımı mı düşündün? Neyim ben, bostan korkuluğu mu?"
Minho yutkundu kendini zorlayarak. Boğazı kuruduğu için bu ona acı vermişti. Ellerini önünde birleştirdi ve derin bir nefes aldı.
"Jisung, ben gerçekten seni yok saydığım için özür dilerim. Yani, öyle hissettiğini düşünmemiştim bile. Mutluydun ve arkadaşların..."
Sustu Minho. Bahane bulmamın bir anlamı yoktu ya. Çocuk öyle hissetmişti işte.
"Aptal," Siyah saçlı oğlan usul bir sesle söylemişti bunu. Sonrasında omuzları sarsılmaya başlamıştı bile. Kafasını eğerek birkaç göz yaşının yanağından süzülmesine izin vermişti.
"Hey, Jis," diyebildi Minho bir tek. Ne yapacağını bilemez bir haldeydi aslında. Elinden gelen tek şey "Sarılabilir miyim?" diye sormak olmuştu. İzni olmadan dokunmak istemiyordu.
"Lütfen," Jisung'un verdiği izin ile oturduğu yerde ona yaklaştı Minho. Vücudunu ona doğru çevirdi. Oğlanı ensesinden nazikçe tuttu ve kafasını omzuna yasladı.
"Üzgünüm, bir daha tekrarlanmayacak bu ufaklık. Affedebilir misin beni?"
Birkaç dakika boyunca sessizlik hakim olmuştu salona. Minho'dan ötürü etrafa yayılan ağır sigara kokusu açık olan camda uçmaya başlamıştı.
Bundan sonra ev sadece senin kokunla dolacak güzelim, diye geçirdi içinden Minho. Jisung bunu söylemese de kokudan rahatsız olduğu aşikârdı. Sigarayı bırakabilirdi onun için. Sadece onun için.
"Yarın beni okula bırakabilir misin?" diye sordu alçak ve boğuk bir ses ile Jisung sessizliği bozarak. Minho sorusunu hemen onayladı. Elinden gelseydi Jisung'a okulda da göz kulak olmak isterdi.
"Elbette," dedi sesindeki mutluluğa engel olamayarak. "elbette seni okula bırakırım miniğim. Geç oldu saat, yatmayacak mısın artık?"
Jisung mırıldanarak onayladı onu. Kafasını Minho'nun omzundan kaldırdı ve kızarık gözlerini Minho'nunkilere çıkardı. Onunkiler de kendi gözleri gibi kızarmıştı. Ağlamış olmalıydı, sesinden anlayamaması kendi aptallığı mıydı? Hayır, kesinlikle Minho'nun bir şeyleri saklamasında usta olmasından kaynaklıydı.
"Sabah yedide kaldırır mısın beni?"
Minho bir kez daha onayladı onu.
"Tabii, kahvaltı da hazırlarım senin için. Ne istermiş yemek için küçük bey?"
Jisung kıkırdamasına engel olamamıştı. Minho'nun ona lakaplar takması hoşuna gitmişti. Yüzündeki minik tebessüm ile "Sen ne yersen," dedi. Yerinden kalktı ve teşekkür ederek odaya doğru ilerledi.
Minho ona değer veriyordu. Bunun farkındaydı. Eğer önemsemeseydi şu an burada olmazdı bile. Sadece Felix'in ve diğerlerinin de dediği gibi, serseri birine benziyordu. Onu düzeltebilir miydi?
★
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anamız Babamız Yok Deriz - Minsung
Fanfiction"Hyung.. Sence ben o gece sana yazmasaydım şimdi ne yapıyor olurduk?" "Emin ol ufaklık, emin ol ben şu an nefes almıyor olurdum."