''Hyung? İyi misin sen?''
Jisung ve diğerleri, beklenmedik bir zamanda karşılarında Minho'yu görmeleri ile şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. Saçları birbirine girmiş oğlanın alt dudağından süzülen birkaç damla kan çenesine ulaşmıştı. Üstündeki cekette ve tişörtünde kan lekeleri vardı ve topallayarak yürüyordu.
Ayrıca saat gece yarısına ancak geliyordu. Minho'nun bu kadar çabuk dönmesini beklemiyordu hiçbiri.
''Ah, bozdum mu ben sizi? Bir üstümü değiştirip çıkacağım hemen.''
Minho dış kapıyı arkasından kapatıp hızlı adımlar ile odasına ilerledi. Salondaki altı genç ise arkasından bakakalmıştı.
Siyah saçlı oğlan odasının kapısını arkasından kapatır kapatmaz derince bir nefes verdi. Hızlı hareketler ile üstündeki ceketi ve tişörtü çıkardı. Altındaki eşofmanını da çıkardığında sadece boxer ile duruyordu. Dinlenecek biraz bile zamanı olsa görmezden gelmezdi. Şu an tüm kasları ayrı bir acı içindeydi.
Ayaklandı ve odanın penceresini ardına kadar açtı. Biraz sonra odaya dolacak olan batikon ve kan kokusunu ne kadar hızlı bastırırsa o kadar iyiydi. Güneşliği kapattı ve dolabına yöneldi. Alt çekmeceden siyah bir baggy çıkardı ve yatağının üzerine koydu. Hemen yanındaki çekmeceden ise yeni bir tişört. Giysilerinin altına koyduğu kutuyu da çıkardı beraberinde. İçinden pamuk, gazlı bez, sargı bezi ve batikon çıkardı.
Yatağının üzerine bıraktığı temiz giysileri bir kenara çekti. Yatağın kenarına oturdu ve elindeki pamuğa biraz batikon damlattı. Sağ bacağını uzattı ve uyluk kısmında bulunan kesiği hafif dokunuşlar ile temizledi. Çok da derin değildi yara. Kanaması eve gelene kadar durmuştu. Sadece enfeksiyon kapmaması için yarayı temizliyordu.
Bu tür şeyleri çok yaşardı. O yüzden birkaç kesik, serserilerle yaptığı birkaç kavga endişelendirmiyordu onu kolay kolay.
Elindeki pamuğu kirli giysilerinin üzerine bıraktı umursamazca. Yanında duran gazlı bezi aldı ve yarasının üzerine koydu. Sargı bezini de alarak gazlı bez olabildiğince kıpırdamayacak şekilde sardı yaralı bacağını.
Pansumanı yaklaşık beş dakika sürmüştü. Düşündüğü gibi, ona zorluk çıkarmayacaktı kesik. Günde iki defa sargıyı açar ve yaranın hava almasını sağlardı. Gazlı bezi temiz olanıyla değiştirir ve tekrar sarardı. İşte bu kadardı, iki hafta sonra yaranın izi bile kalmazdı.
Yaklaşık on beş dakikalık bir sessizlik hakimdi salona, Minho odadan çıkana kadar. Temiz kıyafetleri ve yarası bile gözükmeyen teni ile hiçbir şey olmamışçasına salona, Jisung ile arkadaşlarının derin sessizliğine dalmıştı.
''Ah, böldüğüm için üzgünüm çocuklar. Hemen,''
''Hey,'' Duyduğu sert ses tonu ile arkasını döndü Minho. Yüzüne yerleştirdiği sahte gülümsemeyi bozmadan sordu, tebessümü kadar sahte olan neşeli sesiyle. ''Evet, Han?''
''Neredeydin?'' Jisung'un sesi kararlı çıkıyordu. Minho gelmeden dakikalar önce konuşulmuş olan konunun da verdiği özgüven sebebiyleydi belki de.
''Chan ile sohbet ettik. Neden? Bir sorun mu bu senin için?''
Aşağılar bir tonda çıkmamıştı sesi. Ya da hesap sorar bir şekilde. Sadece, günlerdir bir bebekten farksız olan çekingenliğini bugün arka plana atması beklenmedik bir şeydi. Tamamen sorgular nitelikteydi.
Usta bir yalancıydı Minho. Bu tür bir alışkanlık övünmeye değer değildi tabii ki de. Ses tonundan mimiklerine kadar, hissettiği duyguları derinlerinde gizleyip tamamen farklı aktarımlarda bulunabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anamız Babamız Yok Deriz - Minsung
Fanfiction"Hyung.. Sence ben o gece sana yazmasaydım şimdi ne yapıyor olurduk?" "Emin ol ufaklık, emin ol ben şu an nefes almıyor olurdum."