Burda geçirdiğim bir hafta sonucunda Taehyung'u o kadar az görmüştüm ki bu bana bir işkence gibi geliyordu. Şuan ise Jimin yanımda değildi çünkü yoongi onu acil olduğunu söylediği bir konu yüzünden çağırmıştı. Ben de bunu fırsat bilip sarayda gezinmeye başlamıştım.
Saray oldukça büyüktü umarım kaybolmazdım eğer kaybolursam başım büyük belada demekti. Gerçi bunu umursasaydım uslu bir çocuk gibi Jimin'i beklerdim.
Ellerimle duvarlara dokunarak ilerlemeye başladım. Ara ara duvarkardaki kocaman tabloları görüyor ve hayranlıkla onları inceliyordum. Taehyung'un cidden resim konusunda iyi bir zevki vardı.
İlerlerken kapısı olmayan ve kabartmalı kirişleri olan bir oda gördüğümde kafamı merakla içeriye doğru uzattım. Burası tüm günümü içinde geçirmek isteyeceğim türden bir yerdi. İçeriye doğru adımladım ve resim atölyesini incelemeye başladım.
Sanırım çizdirtmek istediği resimler için ressamları buraya getirtiyordu. Belki resimleri o çiziyordur diye düşündüm ama genelde krallıklarda bir tablo yaptırtmak için ressamlar kullanılırdı. Bu yüzden bu düşüncemin doğru olmadığı sonucuna vararak boş tuvallerden birine doğru ilerledim.
Önümde çeşit çeşit renkte yağlı boyalar vardı. Tertemiz olan fırçalardan birini elime aldım sıradan bir resim fırçasıydı. Sanırım resim çizmediğim en uzun süre bu son bir haftamdı. Bir şeyler çizmeye ve duygularımı yansıtmaya hasret kalmıştım.
Köşedeki paletlerden birini elime aldım ve ihtiyacım olan renkleri sıktım. Sevdiğim şarkılardan birini mırıldanarak keyifle resmime odaklandım. Resim yaparken genelde dağınık çalışırdım ve etrafım da dahil her yerim boya olurdu. Evimdeki resim atölyemin duvarları ve yerleri boya izleriyle doluydu ama burda resim çizerken etrafı boya yapmamak için ekstra bir çaba göstermiştim. Tabi kendi üstüm başım için aynı şeyi söyleyemezdim.
Tabloyu bitirdiğimde oturdum ve sanat eserime bakmaya başladım. Baktım, baktım ve biraz daha baktım taki Jiminin endişeli sesini duyana kadar. "Sana beni bekle dememiş miydim? Her yerde seni aradım Jungkook."
Gözlerimi tablodan ayırarak yavaşça ona doğru döndüm. "Özür dilerim çok sıkılmıştım ve gezinirken buraya rastladım. Uzun zamandır çizim yapmıyordum ve kendimi durduramadım." sözlerimle birlikte Jiminin gözleri önce yüzümdeki ve üstümdeki boya izlerinde gezindi ve sonradan arkamdaki tabloya kaydı.
"Vay canına bunu gerçekten sen mi çizdin çok yeteneklisin. Yıllardır Taehyung'u tanırım ben bile onun gözlerini böylesinde ezberleyememiştim. Şuna bir bak göz kapaklarının farklılığı ve benine kadar her şey aynı." evet onun Gözlerini çizmiştim.
Elime resim yapma fırsatı düşer düşmez onun gözlerini resmetmiştim. Dedim ya gözlerine cidden zaafım vardı. Jimin resme uzaylı görmüş gibi bakarak dibine girdiğinde resim atölyesinden içeri giren bedenle birlikte kalbim depar atmaya başladı.
"Jimin bu odada ne işin var buraya girmek için iznin olduğunu zannetmiyorum." Taehyung
Jiminin oralı olmadığını gördüğünde "kime diyorum Jimin." diyerek şansını tekrar denedi."Hey ne diye boş tuvale bakıyorsun yoksa yoonginin dediği gibi delirdin mi?" Jimin Yoongi'nin lafını duyar duymaz elektirik çarpmış gibi tablonun önünden çekildi. "Özür dilerim prensim. Bir anlığına Jungkook'u kaybettim ve onu bulduğumda burdaydı. Resim çiziyormuş meğersem."
Taehyung'un gözleri yavaşça tabloma doğru kaydı. O an gözlerinde oldukça tanıdık bir duygunun parıldadığını gördüm. Boynumdaki kolye sanki boğazımı sıkıyormuş gibi hissettirdiğinde elimi boğazıma götürüp ovuşturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bonds of fate
Ficção HistóricaJeon Jungkook gittiği resim sergisinde çok eski zamanlarda yaşamış prens Taehyung'un bir tablosunu görür ve ondan etkilenir. Tablonun sahibi yaşlı kadınla tanışıp birlikte prens Taehyung hakkında sohbet ederler. Ardından her şey yolunda giderken Jun...