Gecenin ilerleyen vakitlerinde, hızla yağan yağmura aldırmadan ilerliyordu. Her adımında etrafa saçılan suların sesi kulaklarını dolduruyordu.
Etrafta birkaç araba ve kendisi dışında herhangi bir yaşam belirtisi yoktu.
Kıvırcık saçlarının her bir yanından yağmur damlaları süzülüyordu.
Gözlerini kırpıştırıyor, yüzüne çarpan damlalara karşı koymaya çalışıyordu.
Bu sessizlik ve sakinlik onun için cennetti. Günün en sevdiği saatiydi hatta. Her şeyden herkesten uzaktı bu saatlerde.
Bütün nefretlerden uzaktı, en güzeli de buydu işte. Kıvırcık saçlı ve uzun boylu çocuk nefret söylemlerinden bıkmıştı artık.
Bazen bir yağmur gibi akıp gitmek istiyordu herkesin hayatından ama endişe de duyuyordu.
Ölmeyi isterken ölmekten korkuyordu da. O hem yaşamak istiyor hem de ölmek istiyordu.
Ölmek için çok sebebi vardı ancak yaşamak için çok sebebi yoktu.
Bir sebep arıyordu bu çocuk, yaşamak için bir sebep arıyordu. Onu hayata bağlayacak bir şey, bir insan, bir hayvan arıyordu.
Yaralarını saracak, ona her şeyi unutturacak birini arıyordu. O, sevgiyi arıyordu. Sevilmeyi arıyordu.
Hayatı boyunca sevilmeyen çocuk, şimdi sevilmeyi arıyordu.
Kendisini o hale getiren şeyin sevgizislik olduğuna çok inanıyordu. Göreceği en ufak bir ilgide bile bağlanmaya hazırdı.
Çok müsaitti bünyesi buna. Hiç tatmamıştı çünkü o duyguyu. Ne sevmeyi ne de sevilmeyi biliyordu.
Gerçi her şey sakatlığından öncesine kadar iyiydi. Takımda vazgeçilmez bir yeri, taraftarın gönlünde tahtı vardı.
O talihsiz olaydan sonra her şeyini kaybetmişti. Her gün aldığı nefret dolu söylemler, tehditler, takımda onu istemeyenler... Bunların hepsi onu intihara kadar sürüklüyordu lakin o korkuyordu.
Bir kez olsun karşılıksız sevildiğini hissetmek istiyordu Altay Bayındır.
Aklındaki düşünceleri umursamamaya çalışarak ilerliyordu loş ışıkların aydınlattığı sokaklarda. Nereye gittiğini bilmiyordu lakin içinden bir ses ona gitmesini söylüyordu.
İlerlemeye devam etti Altay, yerde yatan bedeni görünceye kadar.
Biraz ilerisinde yerde öylece cansız gibi yatan figürü görünce napacağını bilemedi.
İçini büyük bir korku kaplarken yanına gidip gitmemeyi düşündü. Etrafına baktı korku dolu gözlerle.
Ne bir ses ne de bir gölge vardı sokakta. Yalnızca Altay ve tanımadığı o kadın vardı.
Sokak lambasının altında hareketsizce yatıyordu.
Altay içindeki vicdan duygusunu bastıramayarak hızla kadının yanına geldi.
Tam yüzüne vuran ışık güzelliğini apaçık ortaya koyuyordu kadının. Uzun kirpikleri, pürüzsüz teni, dolgun dudakları ve simsiyah saçlarıyla bir kadının isteyebileceği tüm güzelliğe sahipti Altaya göre.
Kadının yüzünü incelemeyi bitirdikten sonra anca kendine gelebilmişti. Yaşayıp yaşamadığını bilmiyordu.
Korkuyla elleri titreye titreye şah damarını bulmaya çalıştı. Lakin bir anda içine dağılan korku ve adrenalin hormonunun etkisiyle doğru yeri bir türlü bulamıyordu.
"Sakin ol.. Sakin ol.." diyerek derin nefes alıp verdi ve kendini sakinleştirmeye çalıştı.
Sonunda doğru yolu bulduğunda kendisininkinin aksine çok sakin ve normal attığını anladı yabancı kadının kalbinin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thanks To The Rain | Altay Bayındır
Fanfiction"O gece yağan yağmura teşekkür ederim, bizi tanıştırdığı için." Bu hikayedeki kişi ve kurumların gerçekle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Görseller benzetme için kullanılmıştır.