Geceden beri yağan yağmur ıslanmadık yer bırakmamışken ıslak toprak kokusu etrafı sarmıştı.
Sokakta şemsiyeli insanlar, hızla ilerlemeye çalışan arabalar ve birkaç kedi köpek vardı.
Arven bunların arasında tek başına, elinde küçük çantası ve tamamen ıslak kıyafetleriyle yürüyordu. Ancak nereye yürüdüğünü bile bilmiyordu.
Öylece yürüyordu sokaklarda. Aklında hâlâ ölüm ve Altay vardı. İkisi arasında bir seçim yapmak için çabalıyordu.
Sonra bir anda durdu sokağın ortasında. Kafasını hafifçe yukarı kaldırıp gökyüzüne baktı. Gözüne gelen yağmur damlaları yüzünden sıkıca kapadı gözlerini.
Gözyaşları yağmur damlalarına karışırken dudakları titredi.
Yoluna devam etti. İskeleye geldiğinde durdu. Taşların üstüne çıkıp hırçın denize baktı. Dalgalar taşlara vurdukça haşin bir ses çıkıyor, ardı ardına vuruyordu dalgalar.
Buradan atlasa nolurdu ki? Yüzme bilmiyordu, en fazla denize kapılıp boğularak ölürdü.
Kimse de bu havada onu kurtarmaya atlamazdı zaten.
Elindeki çantasını sıkıca kavrarken denize baktı. Atlamak istedi. Atlamak, boğulmak ve yok olup gitmek istedi.
Ama ne ayakları ne de vücudu izin verdi buna. Kaskatı kesildi resmen. Yine ve yine ölemiyordu.
"Neden Allah'ım? Neden öldürmüyorsun beni?" diye bir cümle döküldü ağzından.
"Ölmek mi istiyorsun?"
Yandan bir ses duyunca kafasını o yöne doğru çevirdi Arven.
Saçları beyazlamış, yağmurdan ıslandığı için yüzüne yapışmıştı yaşlı kadının. O kadının gözlerinde de kendi acısından gördü Arven.
"Kimsiniz?" diye sordu güçsüz sesiyle.
"Senin gibi ölmeyi isteyen biriydim." dedi kadın Arvenin suratına bakmazken.
"Anlamadım? Gerçekten kimsiniz?"
"Buradan geçen bir yabancıyım. Seni böyle görünce intihar etmek istediğini anladım. Ama edemiyorsun değil mi?"
Arven büyük bir korkuya kapılmıştı. Bu tespitleri sadece kendi yapabiliyor sanıyordu çünkü.
"Nasıl anladınız?"
"Bu acıyı yaşayan ya da taşıyan herkes anlar bunu kızım. Ben senin ruhundaki o sıkışıklığı gördüm. Ölmek istiyorsun sen ama seni durduran bir şey var."
O bir şey Altaydı işte.
Gözlerini tekrar çevirip denize baktı Arven. Gözlerinin önünde ise deniz değil Altay vardı.
"Seni durduran her neyse ona git kızım."
"Nasıl gideyim?" diye mırıldandı Arven.
"Bırak bu sefer kalbin konuşsun. Yıllarca acı çekmiş zaten, şimdi mutlu olmasına izin ver. Ruhunu özgür bırak kızım."
Kadının söyledikleri Arvenin kalbini pır pır ettiriyordu. Sanırım haklıydı. Bir süre öyle durduktan sonra kafasını yana çevirdiğinde yaşlı kadını göremedi Arven.
Arkasına dönüp etrafına bakındığında ileride yürüdüğünü gördü.
Arkasından sadece baktı.
Nereden çıkmıştı bu kadın? Kaderin cilvesi miydi yoksa bu?
Yavaş adımlarla oradan ayrıldı sonra Arven. Telefonunu çıkardığında hâlâ şarjı olmadığını fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thanks To The Rain | Altay Bayındır
Fanfiction"O gece yağan yağmura teşekkür ederim, bizi tanıştırdığı için." Bu hikayedeki kişi ve kurumların gerçekle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Görseller benzetme için kullanılmıştır.