Chapter 4: Please Live

505 42 44
                                    

Elinden oyuncağı çekilip alınmış bir çocuk edasıyla yerde oturmuş izliyordu onları.

Evine gelen haciz memurlarının tüm eşyalarını alıp gitmesini seyrediyordu. Buz gibi zemine oturmuş, çaresizce izliyordu.

Hiçbir faturasını ödeyememişti, bu yüzden her şeyini alıyorlardı. Ev sahibi de bugün yarın dayanırdı zaten kapıya.

Her şeyi aldıktan sonra geriye sadece koltuk, yatak ve halısı kalmıştı. Bir de kıyafetleri.

Buz gibi zeminden kalkıp koltuğa oturdu. Telefonunu eline aldığında kapalı olduğunu gördü. Şarjı bitmişti büyük ihtimalle ama şarj edemezdi.

Elektrikler de kesikti çünkü.

Acınası bir hayat sürüyordu kendisine göre ama bu acınası hayattan kurtulmak için de çabalamıyordu.

Gün boyu evde oturuyor, dışarıyı izliyor, Altay'ın gelmesini bekliyordu.

Bir hafta olmuştu ama Altay gelmemişti. Çok istiyordu gelmesini Arven ama gelmiyordu işte.

Bugün olanlardan sonra da umudunu kesmişti artık. Madem yardım gelmeyecekti geriye tek bir çözüm yolu kalıyordu artık.

Ölmek.

Yavaşça ayağa kalktı. Beyni düşüncelerle bulanırken başının döndüğünü hissetti. Açlığa vurmuştu bunu, önemsememişti.

Ama aslında bu, az sonra yapacağı şeyin sonucunu bilmediği içindi. Doğru mu yapıyordu bilmediği içindi.

Banyoya geldiğinde kenardaki jiletlerden birini aldı eline. Çatlak aynadan yüzüne baktı.

Kendisi bile görmüştü gözündeki korkuyu. Korkmazdı aslında, şimdi niye korkuyordu ki ölmekten?

Altay yüzündendi hepsi, yardım geleceğine inandırdığı içindi kendini.

Bakışlarını yavaşça jilete çevirdi sonra da bileğine. Bileğinden kanlar aktığını gözünün önüne getirdiğinde dipsiz bir kuyuya çekilmiş gibi hissetti.

Sanki kuyunun içinde buz gibi su vardı ve onu boğuyordu ama öldürmüyordu. Evet, hissettiği tam olarak buydu.

Jileti tuttuğu elinin titrediğini fark etti Arven. Ama yine de vazgeçmiyordu bunu yapmaktan.

Tam bileğinin üstüne getirdiğinde titrekçe nefes vererek gözlerini kapadı. Jileti bastırmaya çalıştığında bunu yapamadığını da fark etti.

Aniden dolan gözleri, göz pınarlarında kalmayı reddederek yanaklarından süzülüyordu.

Tekrardan başının döndüğünü hissettiğinde lavabonun kenarından tuttu. Elindeki jilet yere düşerken berbat hissediyordu Arven.

En çok korktuğu şey başına gelmişti, ölemiyordu. Ama bu sefer ailesi yüzünden değil, Altay yüzündendi.

Bir süre öyle kaldı. Düşünceleri beyninde süzgeçten geçirip tartıyordu. Dikkatini dağıtan şeyse çalan kapı ziliydi.

Ev sahibi olduğunu düşünerek acıyla güldü. Aynada kendine baktığında mükemmel(?) bir halde olduğunu görünce banyodan çıktı ve hâlâ başı döndüğü için duvarlara tutuna tutuna geldi kapıya.

Kapıyı açtığında kıvırcık saçlıyı karşısında görmeyi beklemiyordu Arven ki sanırım kalbi de bunu beklemiyordu.

Hafifçe kafasını kaldırıp koyu kahve gözlerin en derinine, tam içine baktı.

Garip bir hissiyat içindeydi Arven. Mutluydu sanırım ya da şaşkın belki de öfkeli.

Bir süre öyle bakıştıklarında Altay konuşmaya karar verip hafifçe öksürerek boğazını temizledi.

Thanks To The Rain | Altay BayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin