MAZİDEKİ AŞK

189 18 36
                                    



Medyada Ege Han'ın modeli var :)


Çantamdan derinliklerinden telefonumu çıkarmaya gayret ederken içini bu kadar gereksiz eşyayla doldurduğum için kendime sövmeyi de ihmal etmedim. Telefonu Ege Han'a doğru uzattım. Yola bakmaya devam ederken bir eliyle telefonu aldı.

Numarasını yazdıktan sonra yine bana bakmadan geri verdi. Az önceki halinden eser yoktu. Ama konuyu uzatmamaya karar verdim. Konumu Ege Han'a attıktan sonra başımı cama uzatım ve tüm yol boyunca sessizce yağan yağmuru izledim.

"Küçükken de yapardın." dedi evimin önüne geldiğimizde.

"Efendim?" hiç beklemediğim için şaşırmıştım.

"Küçükken de üzgünken bir şeyleri sayardın. Araba camına düşen yağmur damlalarını, mahalle maçlarında kaç tane gol attığımı, misketlerini, sokağa girip çıkan insanları." diye saydı buruk bir gülümsemeyle.

"En çok sevdiğimi atladın."  dedim yüzümü ona doğru çevirirken.

"Neyi?"

"Kirpiklerini, en çok onları saymayı severdim. Ne kadar sayarsam sayayım hiç bitmezlerdi çünkü" Uzun bir süre yüzüme baktı. Ne hissettiğini anlayamıyordum. Beni en çok üzen de buydu zaten. Ben anlardım. Çocuk aklımla bile anlardım.

"Demek ki insan çok sevdiklerinden vazgeçebiliyor. Senin geçtiğin gibi." dedi hala yüzüme bakmaya devam ederken.

"Ve senin de vazgeçtiğin gibi mi?"

"Evet. benim de vazgeçtiğim gibi." 

Bu kadar acımasız olmamalıydı. benim de bu kadar canım yanmamalıydı. ama ne yazık ki ikisi de gerçekleşiyordu. Ağlama isteğime inat gülümsedim ona.

"Herkes halinden memnunsa ne güzel. Hiç tanışmıyormuş gibi yapmaya devam edebiliriz." İçimden karşı çıkmasını beklesem de böyle bir şeyin olmayacağını biliyordum. Çünkü zaten bu durumu o başlatmıştı.

"Mış gibi yapmama gerek yok. Benim için zaten öyle ama sen yapabilirsin tabii." dedi". Senin için zor olmasa gerek birini unutmak."

"Değmeyecek her şeyi ve herkesi unutuyordum belki."

 Böyle söylemek istemiyordum. Sadece ona sarılıp araya giren yılların acısını çıkartmak istiyordum ama damarıma basıyordu, canımı acıtıyordu. Ne kadar unuttum dese de canımın nasıl yanacağını dün gibi hatırlıyordu. Eskiden bunları beni korumak için bilirdi. şimdiyse bana karşı acımasızca kullanıyordu.

Yaralarımı saran çocuğun, o yaraları daha derinden bu kez kendisi açmak için sardığını bilseydim yine de sığınır mıydım ona.

"Öyle mi?"

"Öyle.."

Kelimelerimizle olan savaşımız burada bitmişti. Gözlerimizle olan savaşımızı ise arabada yankılanan telefon sesiyle son buldu.

Ege Han'ın telefonu çalıyordu. İster istemez gözüm ceketinin cebinden çıkardığı telefonuna kaydı. O kadın arıyordu. Bugün Ege Han'ın partneri olarak gelen kadın. O ismi görünce içimde yaşadığım tarif edilemez duygunun ne olduğunu anlamadım. Açıkçası anlamak da istemedim. Anlamaktan korktum. Çünkü anlarsam teslim olurdum, karşı koyamazdım.

"Efendim Şule." diyerek açtı telefonu. Eli ensesindeyken parmak uçlarıyla orayı ovuşturuyordu. Stresli olduğu zamanlar böyle yapardı.

"Acil çıkmam gerekti, hayır katılmayacağım" 

ALTIN GOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin