Selam... Ben geldim çiçeklerim.
Bölümün yarısı hazır olunca bitireyim istedim. Keyifle okuyunuz.
✨
Bir pasta seni yedi sene öncesine götürür, ağlaya ağlaya çöpe attığın pastanın yerine kendi kendine gülümserken elinden düşüremediğin çatalla kocaman bir pastayı fütursuzca yedirirmiş.
Sabah normalden daha erken uyanmıştım ve annemler uyurken sessizce mutfağa inerek dün gece aldığım pastayı yemeye başlamıştım. Aç karnına bu kadar çok pasta yemek iyi değildi belki lakin ben 18 yaşımda yapmak istediğim şeyi, 25 yaşımda yapıyordum.
Gözlerim bahçenin duvarına doğru kaydı. O duvarın arkasında Aslan vardı. Belki uyuyordu, belki uyanıktı, belki evden çoktan çıkmıştı ama orada bir yerde Aslan vardı. Tıpkı yok dediğim kalbimde olduğu gibi.
"Cemre?" Annem mutfakta beni görünce kapının önünde kaldı. Tek gözünü kaşırken üzerine giyindiği sabahlığın kuşağını bağlayarak ayağındaki terliklerin ses çıkarmasına inat yavaş adımlarla karşımdaki sandalyeye oturdu. "Pasta mı yiyorsun?" dedi gözlerine inanamaz gibi. "Hem de sabah sabah?" Şaşkınlığı büyürken öne doğru eğilerek önümde bitmiş pasta kutusuna uzandı. "Hayır olsun annecim."
"Hayır hayır," dedim peçeteyle dudaklarımı silerken. "Canım istemişti anne, bakma bana öyle öcü görmüş gibi. Yedim işte. Şimdide koşuya çıkacağım." Annemin bir şey demesine izin vermeden uzanıp yanaklarını öptüm hızlıca. "Kahvaltıya beklemeyin beni. Duş alıp işe gideceğim."
"Konuşsaydık," dedi durdurma çabasıyla ama durmadım. "Cemre!" diye seslenirken arkamdan merdivenleri ikişer ikişer çıkarak kendimi odama attım. Koşu için üzerimi değiştirirken bu enerjimin pastadan kaynaklı olup olmadığını sorguladım.
Kulaklıklarımı kulaklarıma takarak sevdiğim müziklerden birisini rastgele açtım. Önce düzenli yürüyüşler ardından tempolu koşuya dönüştü. Dün de işe gitmediğim düşünülürse bugün biraz erken gitmeye karar vererek koşuyu çok uzatmadım. Terli bedenimi suyun altına soktuğumda gerçekten rahatladım.
"Anne!" diye seslendim ayakkabılarımı giyinirken. Önüme gelen tutamları başımı iki yana sallayarak önümden çekmeye çalıştım. "Ben işe gidiyorum."
"Tamam!" diye seslendi mutfaktan. "Bana bak," diye ekleyince hareket etmeden durdum kapının önünde. "Akşam hep beraber yemek yiyeceğiz. Sakın geç kalayım deme Cemre, duydun mu beni?" Aybars ile takılırım sandığından tembihliyordu beni.
"Kalmam," dedim öyle bir ihtimal olmadığı için. "Ben gidiyorum, babamı öpersin benim yerime."
"Öperim," dedi gülerek. Ben de onun gülüşüne güldüm ve evden çıktım.
Benim kardeşim yoktu o yüzden annem ve babam benim en yakın arkadaşım olmuştu çoğu zaman. Kardeş kavramını ise Alin'den, Eren'den öğrenmiştim ama Aslan'dan değil. Asya abla ise ablamdı benim, yol gösterenim. Elbette kardeşine duyduğum karşılıksız aşktan haberdar değildi.
Kolumdaki çantayı sıkı sıkı tutarken babamın arabasına doğru yürümeye başladım fakat babamın arabasının hemen yanında, gözünde güneş gözlükleriyle bekleyen Aslan'ı beklemiyordum.
"Hayırdır?" dedim ona doğru adımlar atarken. "Ne işin var sabah sabah burada?"
Gözündeki güneş gözlüğünü burnunun ucuna doğru indirdi ve başını eğip o boşluktan gözlerime baktı. "Günaydın Cemre hanım," dedi abartılı ses tonuyla. "Bu sabah ne kadar kibarsınız, gözlerimi yaşartıyorsunuz!"