1.Bölüm

16 2 2
                                    

Her şeyin başladığı o gün: 11 ay önce bir sonbahar günü...

Her zaman olduğu gibi o sabah da yürüyüş için son derece konforlu olan yatak odamda hazırlanıyordum. Eşofmanlarımı giymiş, ayağıma en rahat ayakkabılarımdan birini geçirmiş, bağcıklarını bağlamıştım. Son olarak kulaklıklarımı ve telefonumu alıp dışarı çıkmıştım. Bir sonbahar sabahı olmasına rağmen hava gayet iyiydi. Bu nedenle her zaman kullandığım orman patikası yerine sahile inmeye karar vermiştim.

Sahile indiğimde orası da bir başkaydı o gün her zamankinin aksine. Pek sık inmesem de aşırı kalabalık olduğunu bilirdim, insanlardan geçilmezdi. Bazen, her ne kadar uzak olursam olayım, görürdüm. Hepsinin yaşantısı, hikâyesi birbirinden oldukça farklıydı aslında. Ama biz insanlar sadece gördüklerimizi kabul eder, sadece onlar varmış gibi davranırdık. İnsanoğlunun algısı bu kadar kısıtlıydı aslında. Ne zaman başka insanların da var olduklarını kavrarlarsa işte o zaman, kısa süreliğine de olsa, kafeslerinden çıkar ve bambaşka gözlerle dünyayı seyrederlerdi. Ama bazıları tekrardan kafesine geri dönmek zorundaydı. Tabii her insanın yapısı farklıydı. Kimileri hayatın akışında kendi eğlenceleri ve tempolu yaşamlarında yaşar giderdi. Kimileriyse kendi kabuğuna çekilir ve sadece yaşamaya çalışırdı. Sakin yaşamlarında mutlulardı aslında...

Ben daha çok sakinlik ve huzur adamıydım. Dingin bir yaşamı her şeye tercih ederdim. Ama hayat hiç de adil değildi, değil mi? Bu yaşantıyı seçmemin elbette bir nedeni vardı...

                                                                   ֍

O gün ne trafik fazlaydı ne de etraftaki insanlar. Sanki bütün evren o günün, benim için, farklı olacağını biliyor ve bunu bana duyurmaya çalışıyordu. Bende de vardı sanki ufak da olsa bir değişiklik. Yürüyüşüm her zamankinden uzun sürmüştü o sefer. Zihnimdeki her şeyi atmak istercesine yeri geliyor koşuyor, yeri geliyor hafif tempolu yürüyordum. Yan tarafımdaki deniz ve sakin dalgaları, kulaklıktan dinlediğim müzik bile bana huzur vermiyordu. Oysaki denizin ve müziğin benim için anlamı başkaydı.

Ben kafamdaki düşüncelerle boğuştuğum sırada bir Golden koşarak bana gelişmişti. Tatlı bir köpekti. Kocaman gülümsüyordu sanki. Derken hayatımda bir daha asla unutamayacağım o sesi duymuş ve hem köpeğin hem de sesin sahibini görmüştüm.

"Dido, oğlum, dur lütfen! Beyefendiyi rahat bırak." demişti. İlk defa o zaman kafamı kaldırıp bakmıştım yüzüne. İşte o gözler ve derin bakışlar ilk defa o zaman beni kendine tutsak etmişti.

"Sorun yok, hanımefendi. Köpekleri ben de çok severim. Çok akıllı ve sadıktırlar." diyerek belki de hayatımın, düşünmeden söylediğim, en mantıksız cümlesini kurmuştum.

O ise gülümseyerek karşılık vermişti. Bense ayağımın dibindeki köpeğe doğru eğilip "Merhaba, koca oğlan. Sanırım doğru kişiye denk geldin. Ya da seçtin mi demeliyim? İsmin oldukça etkileyici Dido, gerçekten çok güzel." demiştim başını severken.

Dido onu sevmemden ve dediklerimden etkilenmiş olacaktı ki bir anda üstüme atlayıp yüzümü yalamıştı. Ne yalan söyleyeyim uzun zamandan sonra bir köpekle, çok kısa da olsa, böylesine eğlenmek gerçekten harika hissettirmişti.

"Bu da senin merhaba deme şeklin olsa gerek koca oğlan. Ben de Ayberk, memnun oldum tanıştığımıza." diyerek hem onu kucağımdan indirmiş hem de ayaklanmıştım.

Dido'nun sahibine dönerek "Peki siz?" diye sorduğumda "Ahu." demişti bana.

Ahu... Ahu. 

Adı gibi güzel kadındı Ahu. Ama gözlerinde saklamak isteyip de saklayamadığı bir hüzün vardı. Bütün o güzelliğinin altında yatan kırılmış, incinmiş bir kalp vardı; bundan emindim.

Her ne kadar yanlarından ayrılmak istemesem de elimi uzatıp "Tanıştığımıza memnun oldum... Ahu..." duraklamıştım çünkü hanım ekleyip eklememekte kararsız kalmıştım.

Sadece ismiyle hitap edersem beni yanlış anlayabilirdi. Ama eğer hanım dersem bu sefer de sanki öylesine demişim de aramıza sınırları belli bir mesafe çizmişim gibi olacaktı ki ben bunu kesinlikle istemiyordum.

Duraksamamdan anlamış olacaktı "Lütfen, sadece Ahu deyin." demişti.

Bunun üzerine tabii ki ben de fırsatı kaçırmamış "O halde sadece Ayberk demen yeterli, Ahu." demiştim. Elbette Ahu'yla biraz daha konuşma şansını kaçırmazdım. O da elini uzatıp "Peki, Ayberk. Ben de memnun oldum." demişti.

Ellerimiz ayrıldığı sırada tekrar Dido'nun başını sevip "Umarım tekrar karşılaşırız." demiştim. Bunu sadece Dido'ya demediğim aşikârdı, öyle değil mi?

Dido ise hem gidiyor olmama üzülmüş hem de onunla konuştuğum için sevinmişti. Ahu'ya başımla selam verip yanlarından ayrılmıştım.

                                                                 ❤֍❤

İlk bölümümüz böyleydi. Ne düşündüğünüzü hep ayrı bir merakla bekleyeceğim. 

Dediğim gibi size klasikleşmiş gelebilir fakat etkileneceğiniz yerler elbette gelecek. Sizden tek isteğim sabırla beklememiz. Bu sadece başlangıç...

Giriş bölümünde yazmayı unuttuğum bazı şeyleri şimdi sizlerle burada paylaşacağım.

Öncelikle giriş kısım, anladığınız üzere, Ayberk'le birlikte başlıyor. Yeri geldiğinde geçmişe dönük alıntılara da yer vereceğim fakat şimdilik hikayeyi bize Ayberk anlatacak. Değişiklik yapıp bir erkeğin ağzından yazmak istedim. Her ne kadar biz kadınlar onları anlamasak da Ayberk diğer erkeklerden biraz farklı. Belki de gerçek olamayacak kadar. Kim bilir? Belki de gerçekten vardır böyle bir adam. 

Neyse şimdilik bu kadarla kalalım. Ama emin olun ilerledikçe Ayberk'i daha yakından tanıyacaksınız. 😉 Ahu ise şuan için tam bir kapalı kutu. O da şimdilik öyle kalsın bence.😅 

Bölümler oldukça kısa bence ama her zaman için buna uymayacağımı belirtmek isterim.

Hikayenin kilit kısmına geldiğimizde ise bizi bir sürpriz bekliyor olacak. Daha sonrası ise şu anlık  gizli kalsın. Fakat bilmenizi isterim ki hikayemiz üç kısımdan oluşacak. Henüz 1. kısmın başındayız .Henüz olaya çok yabancı olsanız da yakında onlarla bağ kuracağınıza eminim.

Sizleri seviyorum. 💋

2. bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın... 🤗💖.

BİR ÇİFT KARANLIK (DÜZENLENMEKTE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin