4.Bölüm

2 1 0
                                    

Aslında gayet güler yüzlü, sevecen bir kadındı Ahu. Tek sıkıntı gözlerinden hiç eksik olmayan hüzün, anlam dolu karanlık bakışlarıydı.

Kafesinde karşılaştığımız o günde her ne kadar tatlı ve uzun bir sohbete başlamış, yeri geldiğinde şakayla karışık dalga geçmiş, her ne kadar ona yürümüş olsam da hiçbirinde o bakışlarındaki hüzün, azalsa da, hiç gitmemişti.

O akşamdan sonra haftada bir gün mutlaka kafeye uğruyordum. Bir şeyler sipariş etmek için olmasa da onu görmek için mutlaka uğruyordum. Dido artık en yakın dostum haline gelmişti.

֍

Oldum olası köpekleri çok severdim ya...

O lanet olası kaza olana kadar benim de bir köpeğim vardı: sevgili Bonita'm.

O kaza benden çalmıştı onu. O kaza tek dostumu, sırdaşımı, hayatta beni koşulsuz seven tek arkadaşımı, köpeğimi, hayat dolu Bonita'mı almıştı benden.

Bonita o zaman iki buçuk yaşındaydı. Doğduğundan beri benimle beraberdi. Yaşadığım sakin hayatımda biraz olsun bir ses ve dost olması için doğduğu zaman sahiplenmiştim onu. Tabii annesinden kendi ayrılmak isteyip sütten kesilinceye kadar beklemiş, eve getirmemiştim.

Zaten geldiği andan beri masum bakışları ve tatlılığıyla beni kendine çekmişti. Ben ona ne kadar kısa sürede alıştıysam o da bana alışmıştı. Birbirimize çok alışmıştık. O benim tatlı kızımdı. Biriciğimdi. O benim can dostumdu. Yoldaşımdı...

Bonita bir insanın sahip olabileceği en iyi köpekti. O her şeyin en çoğuydu. Hem çok eğlenceli hem çok sadık hem çok akıllı hem de çok sevecendi. Kısacası o benim bütün dünyamdı...

O hayatıma girene kadar sadece yaşamak için yaşadığımı fark etmiştim. Bonita bana hem ses olmuştu hem de aile.

Ben ailemi de çok severdim; özellikle de annemi...

Erkek çocukları annelerine düşkün olur derlerdi ya bence bu çok doğruydu. Hem ben hem de erkek kardeşim, ikizim, can kardeşim Gökberk. O da anneme çok düşkündü...

Kardeşimle birbirimize çok benzerdik. Tek fark göz renklerimizdi. Benimkinin aksine onun gözleri maviydi. Gökyüzü gibi açık mavi... Ama kardeşimin de sayılı günü vardı bu dünya da tıpkı anne ve babam gibi... Tıpkı Bonita gibi... Tıpkı güzel olan her şey gibi... Tıpkı sevdiğim, değer verdiğim herkes gibi...

Şu anda yaşadığım eve yerleşmeye on yıl önce karar vermiştim. On sekiz yaşıma girdikten sonra evden ayrılmak istediğimi söylediğimde kimse karşı çıkmamıştı aksine evimi yaptırırken de taşınırken de hem maddi hem de manevi olarak destek olmuşlardı bana.

Babam "Bizim senden ve Gökberk'ten başka hiçbirşeyimiz yok, Ayberk. Bunu sakın unutmayın tamam mı? Verdiğiniz kararlarda sonuna kadar arkanızdayız. En değerlilerimiz sizsiniz. Her ne olursa olsun yanınızda ve kalplerinizde olduğumuz hep hatırlayın." demişti.

Babam sevgisini çok dışarı vuran bir adam değildi. Ama ne olursa olsun bizi sevdiğini, bize değer verdiğini bilirdik. Bunu kesin bir şekilde gözlerinde gördünüz.

Hayatımız boyunca kardeşimle benim hep arkamızda durmuş gölgesini bizden hiç eksik etmemişti. Koca bir dağ gibiydi benim babam. Koca bir çınardı...

Hayat o kadar acımasızdı ki o dağı yıkmış, o çınarı devirmişti. Ama bütün bunları yapmadan önce onu can evinden, annemden vurmuştu.

Ben evden ayrıldıktan üç-dört yıl sonra annem geçirdiği fenalık sonucu hastane kaldırılmıştı. Haberi alır almaz hastaneye koşmuştuk Gökberk'le. Doktorlar annemin en fazla altı ay ömrü kaldığını söylemişlerdi.

Yıkılmıştık.

Benim sevgi dolu, sevecen, koca yürekli annem bu dünyadan göçmeye, bizi terk etmeye hazırlanıyordu ama bundan haberi bile yoktu.

Babam bu haberi alır almaz fenalaşmıştı.

Kaldıramamıştı; sevdiği kadının, karısının, hayat arkadaşının onu ve çocuklarını bir süre sonra terk edip gideceğini öğrenmeyi kaldıramamıştı babam.

֍

Doktorun da dediği annem altı ay sonra bir daha hiç açmamak üzere gözlerini yummuştu... Onun bu son günlerinde ikimizde yanındaydık annemizin. Her ne kadar bizi yanında gördüğüne sevinse de annem biliyordu. Yakın zamanda bize veda edeceğini biliyordu.

En acı olansa; olanlardan hepimizin farkında olup da hiçbirimizin hiçbir şey yapamamasıydı...

Annemi kaybettikten sonra babam da dayanamamıştı. Annemin hemen ardından o da terk edip gitmişti bizi.

Koskoca dünyada sadece biz kalmış gibiydik...

Ama her yanımız eksik, her yanımız yarım, her yanımız paramparça...

İkimizde bilmiyorduk bizi neden böyle bırakıp kaçarcasına gittiklerini...

Annemi ve babamı kaybettikten yaklaşık iki yıl sonra kardeşimi de kaybetmiştim. Gökberk -sözde- görünmez bir kazaya kurban gitmişti.

Ne istemişlerdi benim kardeşimden?

Ne istemişlerdi benim hayatta kalan tek değerlimden?

Nasıl bir kaderim vardı da benim, sevdiklerimin hepsini teker teker kaybediyordum?

Bununla da bitmemişti benim parçalanmam.

Kardeşimin ölümünden yaklaşık bir yıl sonra Bonita'yı sahiplenmiştim. O bana ses olmuştu, arkadaş olmuştu, beni kurtarmak pahasına yapmıştı her şeyi...

Sevgili fedakâr Bonita'm da beni tek bırakanlar kervanına katılmıştı...

❤֍❤

Tekrardan merhaba sevgili arkadaşlarım.

Bu bölümde Ayberk'in geçmişine biraz daha giriş yapmış olduk. Önceki bölümlerde bahsettim kayıp aslında Bonita'ydı. Bu bölüm de onunla ilgili olacaktı. Fakat son dakika değişikliği yaparak Ayberk'in geçmişine biraz daha inelim istedim.

Bir sonraki bölüm ise bu bölümde sıkça bahsettiğim Bonita'nın kaybı ile ilgili olacak. Hazır olun etkileyici bir bölüm sizleri bekliyor olacak. Etkileyiciden kastım ise daha çok benim gibi duygusal arkadaşlarımız için geçerli. Derinlerde bir yerlerde hissedeceksiniz.

Sizce Bonita'nın başına ne gelmiş olabilir? Ayberk'in ilk bölümde bahsettiği vicdan azabının bu olayla bağlantısı olabilir mi? Ayberk aslında nasıl bir geçmişe sahip?

Bu bölümde Ahu ve Dido yoktu. Sizce onlar bir daha karşımıza ne zaman çıkacak dersiniz?

Bu tür soruların cevapları için yorumlarda buluşalım.

5. bölümde görüşmek üzere.🤗💝

BİR ÇİFT KARANLIK (DÜZENLENMEKTE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin