8.Bölüm

1 0 0
                                    

İnsan neden, nasıl ve niye âşık olurdu..?

Niçin aşka ihtiyaç duyardı?

Ne diye umutsuzca, birini, ölesiye severdi?

Aşk neden vardı ki?

Ve ben neden hâlâ bulamamıştım?

Bu sorular onunla tanışana kadar kafamın içinde dönüp duran sorulardı. Hepsinin cevabını onun varlığıyla bulmuştum.

İnsan neden mi âşık olurdu? Çünkü sevilmek ve sevmek isterdi...

Nasıl mı âşık olurdu? Amansızca ve ansızın...

Niye mi âşık olurdu? Çünkü diğer yarısıyla bir bütün olmak isterdi...

Ne diye mi umutsuzca ve ölesiye severdi? Çünkü aşk her şeyi göze alabilmekti, gerekirse kendinden bile vazgeçebilmekti...

Ve aşk neden mi vardı? İnsanın insan olabilmesi için, kendine söz geçirebilmesi için, yaşamı fark edebilmesi için, manasını bulabilmesi için...

Peki, ben neden bulamamıştım? Çünkü o zamanlar, henüz, Ahu'mla tanışmamıştım. Onun aşkı beni ele geçirmemişti.

O, hayatımın dönüm noktasıydı. Bana yeniden hayat veren, biricik aşkımdı. İlham kaynağım, melodim, hayatımın ahengiydi...

O benim kördüğümümdü...

Duygularım fazlaydı belki ama hepsi gerçekti. Ben onu kendimden bile çok seviyordum.

Ben ona bu kadar yakın hissederken o bana binlerce kilometre uzaktaydı sanki.

Aşkından deli divaneye döndüğüm kadın; engellerin, bütün o duvarların arkasındaydı. Ve ben ona ulaşamıyordum.

Aslında bence aramızda tek bir engel vardı, o da: gözlerindeki hüznün sebebiydi...

֍

Bir gün gözlerini ne kadar beğendiğimi ona da dile getirmiştim. "Sıradan bir çift göz işte, Ayberk. Neden bu kadar çok beğeniyorsun anlamadım? Dünyadaki insanların çoğunun gözleri kahverengi. Benimkileri onlardan ayıran ne ki?" demişti bana masumca.

İçim gidiyordu ona!

Her bir kelimesini hevesle bekliyordum. Çünkü onun dudaklarından çıkacaktı o kelimeler. Onun düşünceleri, duygularıydı.

Hepsi bana sunulan bir lütuftu...

"Ne mi? Öncelikle onları diğerlerinden ayıran şey; senin olmaları. Bu birincisi. İkincisi onlar kesinlikle sıradan değiller. Hayatımda gördüğüm en anlamlı bakan gözler. Sonuncusu ise gölgeleri. O gözlerin ardında bir şeyler gizli. Buğulu o gözler ve de gizemli..."

Cevap vermemişti. Hafifçe gülümseyerek başını denize doğru çevirmişti. Tıpkı benim gibi uzaklara dalmıştı o da.

Zaten nasıl bir cevap bekleyebilirdim ki. Bu sözlere nasıl bir karşılık verilirdi?

"Beni yanlış anlama sakın. Ben sadece çok beğendiğimi dile getirmek istiyordum. Hepsi bu kadar. Gözlerin tapılası derecede güzel, gerçekten. Onlar benim için bir çift karanlık, sadece gözlerden ibaret değil. Onlar benim ilham kaynağım. Onlar benim için en büyük hatırlatıcı. Sakın, Ahu. Lütfen olanları benden sakınma. Onları saklama benden. Senin gözlerin benim hayat ışığım, n'olur onları alma. Bırak bari -bir kere de olsa- ait olduğum yerde bulunabileyim kısacık bir an için."

Bazıları olsa sözde var olan o erkeklik gururlarına yediremeyip bunların hiçbirini dürüstçe söyleyemezdi.

Ama ben olanlardan biri değildim. Asıl erkeklik -veya adamlık- ya da ne derseniz deyin dürüst olmaktı. Yeri geldiğinde sevdiğin için her şeyi göze alabilmekti.

BİR ÇİFT KARANLIK (DÜZENLENMEKTE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin